Ara 3

164 18 0
                                    

                Merhaba. Dolandırıcıyım ben. Size yeni bölümün dün geleceğini söylemiştim ama gelmedi. Neyse. Bu konuyu "üzüm üzüme," diyerek sonsuza kadar kapatıyorum. Herkese keyifli okumalar dilerim.

İpek'in telefonunun gizemli kayboluşunun üzerinden üç; korkunç geçen konferansın bitişinin üzerinden bir gün geçmişti. Ateş ve İpek, üç gün boyunca Ateş'in tabiriyle sabahın kör saatinde uyanmış; koca gün boyunca süren seminerlere katılmış; günün sonunda enerjilerinin yettiğince şehri gezerek kafalarını dağıtmaya çalışmışlardı.

Ateş'in tamamen rast gele bir biçimde hazırladığı tuhaf şehir turu sayesinde, bir sürü garip mekan gezmişler ve olmadık sokaklarda saatlerce boş boş yürümüşlerdi.

Orada burada gezip sıkıcı konuşmaları dinlerken, İpek'in keyfine gölge düşüren tek şey telefonundan, dolayısıyla hastaneden uzak kalıyor oluşuydu. Ne kadar düşünürse düşünsün, en son nerede kullandığını hatırlayamıyordu. Hava yolu şirketine yaptığı başvuru olumsuz sonuçlanmıştı. Çantasını ve bavulunu defalarca kez aramasına rağmen bir sonuç alamamıştı. Pes etmeden hemen önce, son çare olarak Ateş'e gitmişti. Hastaneye ulaşabilmek için telefonunu ödünç almayı denedi; ancak sonuç havayolu şirketi ve çantasıyla aynıydı.. Ateş önce istediklerinden birini almak için karşılık olarak telefonunu ödünç vermeyi kabul etmişti. İstediğini aldıktan hemen sonra da anlaşmayı tek taraflı fesihle sonlandırdığını ilan etmişti.

Geniş odasındaki birkaç günlük dağınıklığı bavulu sınırları içine tıkıştırırken, İpek'in aklında geçirdikleri günlere dair parça parça anılar yüzüyordu. Uçağa binip işlerinin başına döndüklerinde bozulacak olan tılsım, ikisine de çekilebilir bir tatilimsi hediye etmişti.

Konferansın ilk günü bittikten sonra otellerine dönmüşlerdi. İpek, yemeğini yedikten sonra odasına çekilip yolculuğun ve akşama kadar süren konferansın yorgunluğunu çıkarmak için derin bir uyku çekmeyi planlıyordu. Planlarının her zamanki gibi baltalandığını öğrenmek için fazla beklemesi gerekmedi.

Gevşeme operasyonuna henüz başlamışken kapısı nezaketten uzak bir şekilde çalındı. Bavulundan bir saniye önce çıkardığı pijamalarına umutsuz gözlerle bakarak birkaç saniye düşündü. Kapıyı duymamış gibi yapabilirdi. Ateş bile bir noktada pes ederdi. Öyle değil mi?

Pijamalarını ve uyku planlarını arkasında bırakıp kapıyı açmaya karar vermesi çok uzun sürmedi.

"Ne."

"Ne ne?"

"Ne demek ne ne Ateş?"

"Ne demekse o demek işte. Ne ne demek demek."

İpek burnundan oflamakla gülmek arasında bir ses çıkararak araladığı kapıyı iyice açtı.

"Neden geldin diyorum. Yeterince anlaşılır oldu mu?"

Ateş açılan kapıyı davet olarak kabul ederek içeri ilerledi. İpek'in kendisini takip eden bakışları altında ilerleyip kabarık pufa oturdu.

İpek tuhaf atmosferi bozmak istemediği için, Ateş hiç anormal bir şey yapmamış gibi kapıyı kapattı. Hiç konuşmadan ilerleyip yatağının ucuna oturdu. Oyunu bozan taraf olmamak adına, bir dakika boyunca Ateş'in boş bakışlarına aynı boşlukla karşılık verdi.

"Eee,"

Ateş'in ağzından çıkan nida her anlama gelebilecek bir tonlamaya sahipti.

Hekimoğlu | YasWhere stories live. Discover now