Mutlu 1

329 21 37
                                    

Eveett!

Sizlere utanç dolu bir şekilde selamlıyorum sevgili okurlarım (yani hala buradaysanız).

Yaşanan mega gecikme için özürlerimi sunarak sizleri hikayenin ilk bölümüyle baş başa bırakıyorum.

Keyifli okumalar dilerim.


                İpek, peşindeki bir bulut gibi kendisini takip eden gerginliğini de ardı sıra sürükleyerek hastaneye giriş yaptığında, henüz güneş doğmaya tenezzül etmemişti. Her gün yaptığı gibi, resepsiyon görevlilerini selamladıktan sonra giriş defterini imzaladı; asansöre ilerledi ve her gün odasına çıkmak için kullandığı asansörün önünde, kapısının açılmasını beklerken, ayağıyla mermer zeminde ritim tutmamaya çalıştı.

Ofis katına ulaştığında kendini asansörden dışarı attı, ancak odasına kapanma fikri... Şu an, İpek için doğru hareket bu değildi.

Çıktığı asansörün kapanmasını engellemek için elini araya sokup yeniden kabine girdi ve günde yaklaşık yüz defa bastığı kat düğmesine tekrar bastı. Bu seferki yolculuğu, ilkinden daha kısaydı. Yalnızca aynadaki yansımasına bir göz atacak kadar vakti vardı.

İki kat aşağıdaki koridora çıkış yaptı ve hiç duraksamadan arkadaşının ofisine ilerledi. Her zamanki alışkanlıklarının aksine, bu kez kapıyı tıklatmadan doğruca içeri dalmayı seçmişti.

"Oha doktor. Eskiden en azından sadece mesai saatlerinde rahatsız..."

"Affedersin Orhan'cığım."

"İpek? İyi misin hayatım?"

İpek birkaç saniye arkadaşının yüzüne bakarak düşündükten sonra, patlamalı bir itirazla konuştu.

"Hayır değilim. Hala inanamıyorum. Delireceğim resmen."

Orhan, birkaç saniye kadar İpek'in yüzünü inceledikten sonra, henüz üzerinden çıkarmaya fırsat bulamadığı kabanından kurtularak masa telefonuna ilerledi.

"Gel hayatım. Bir kahve içelim, sen de rahatlarsın biraz. Eskisi gibi. Sabah kahvesi."

İpek, Orhan'ın teklifini kabul etmek üzereyken arkasında hızla açılan kapının sesiyle irkildi. Sesi izleyen darbe omzuna bindiğinde, asabi bir halde arkasına baktı. Gördüğü yüz İpek'i şaşırtmamıştı.

"Yavaşsana Ateş?"

"Sana da günaydın patron."

İpek, ikinci bir saldırıya uğramamak için hızla yana çekildi.

"Ezseydin kadını abi? Olmadı bu sanki."

Ateş misafir koltuğuna yerleşene kadar ikisini de yok saymayı seçmişti. Yerine yerleşip masa telefonuna uzanırken, bir yandan da bastonuyla İpek'i işaret ediyordu.

"Kapıların önünde dikilirsen, kapılar sana çarpar. Geç de otursana İpek Hocam. İzin mi bekliyorsun?"

"Pes artık."

İpek nefesinin altından söylenerek misafir koltuklarından boş kalanına ilerledi.

"Doktor? Çekinme çekinme. Otur sen de."

Orhan sandalyesinin başında ayakta durmuş, şaşkın bir itirazla Ateş'i izliyordu.

"Yahu Doktor. Sen her seferinde bizim güzel, insani iletişimimizi terörize etmek zorunda mısın acaba?"

Hekimoğlu | YasWhere stories live. Discover now