mutlu 2

261 21 14
                                    

İpek arabasını söz konusu kafenin otoparkına bıraktığında, buluşma saatine henüz on beş dakika vardı. Uğradığı sabotajdan sonra, randevu saatinden önce olması gereken yerde olduğu için kendini tebrik ederek kafenin girişine ilerledi.

                Neredeyse taşikardik bir hal almış kalp atışlarının, elmacık kemiklerini renklendiren allıkla birleşerek yüzünü daha da kızarttığının farkındaydı. Yine de yüzüne sakin bir gülümseme kondurmayı denedi.

                Masaların arasında ilerleyerek şişkin bir karın ya da fotoğraflarda gördüğü yüze benzer bir sima ararken, ilerideki masalardan birinde oturan genç kadının kendisine el sallayarak gülümsediğini gördü. Kadının yüzünü fotoğraflardan tanımıştı.

                Adımlarını hızlandırarak kadının masasına yöneldi. Heyecanını bastırmaya çalışarak, yeterince sıcak olmadığından şüphelendiği elini, kendisini karşılamak için ayaklanmış olan kadına uzattı.

                "Merhaba İpek hanım. Hoş geldiniz."

                İpek kadının sıcak elini kavrayarak gülümsedi.

                "Sena hanım. Merhaba. Lütfen kusura bakmayın. Geciktim biraz."

                "A, hayır. Benim işim yoktu. O yüzden erken geldim. Aslında siz tam vaktinde geldiniz İpek hanım."

                İkili karşılıklı oturmuş, günlük hayatlarını konu alan yüzeysel bir sohbetin içinde kaybolmuşlardı. Buluşmanın tuhaf amacı, saydam bir bulut gibi etraflarını sarmıştı; ancak ikisi de bunu görmezden gelmeyi tercih ediyordu.

                İpek, son birkaç dakikadır konuya bir yerden sızmanın yollarını aramakla meşguldü. Bu masadan, bebekle ilgili hiçbir şey konuşulmadan kalkmayı düşünmüyordu. Gözleri, karşısındaki kadının yusyuvarlak olan karnına kaymamak için mücadele ederken yaptığı işten bahsetmek, sandığından daha zor bir şeydi. Hayal gücü, o yuvarlak kabartının altındaki bedenle ilgili fantastik senaryolar arasında kaybolmak üzere elinden kaçmaya çalışırken, kahvesinden bir yudum alarak kendine sessizce düşünmek için bir boşluk oluşturdu.

                Konuyu açmasında bir sakınca yokmuş gibi geliyordu İpek'e; ama kadına karnındaki bebeği çalıp gitmek istermiş gibi de davranmak istemiyordu. Sonuçta, kadın bunun için sosyal hizmetlere başvurmuştu. Bu, kendi iradesiyle verdiği bir karardı. Kimse onu zorlamıyordu.

                Bu argümanlarla kendini rahatlatmaya çalıştıktan sonra konuyu açmaya karar verdi.

                "Sena hanım, aslında ben konuya nasıl gireceğimi bilemiyorum ama..."

                "Ah, haklısınız. Dakikalardır boş boş konuşuyorum. Merak ediyorsunuz tabi."

                "Hayır hayır. Boş boş konuşmak olur mu? Sohbet ediyoruz işte. Ben sadece konuya nasıl girebileceğimi kestiremedim. Tahmin edersiniz. Bu konuyla ilgili fazlasıyla gergin hissediyorum."

                Karşısındaki kadın İpek'e anlayışla gülümsedi. İpek, neredeyse çocuk yaştaki bu kadının anlayışlı gülüşünü garipsememeye çalıştı. Sena, konuşurken elini kolunu nereye koyacağını bilemiyor ve söyledikleri yargılanmayı hak eden şeylermiş gibi, sürekli olarak kendi laflarına karşı argümanlar üreten birisiydi. O bile İpek'e anlayış gösterme gereği duyuyordu. İpek, dışarıdan nasıl göründüğünü merak etti.

                ""Anlıyorum İpek hanım. Merak ettiğiniz her şeyi sorabilirsiniz. Zaten altı hafta kadar kaldı doğuma. Yakında hep beraber olacaksınız."

Hekimoğlu | YasWhere stories live. Discover now