5

457 87 245
                                    

                        *Patience*

Keyifli okumalaar 🌹

Eh, Lina Mert denen o gereksizi üç haftadır öldürmeden durabilmeyi başarmıştı. Ki karşısında oturan bu adama dik dik bakarken bunun büyük bir başarı olduğunu düşünüyordu. Mert Ege Harzemşah'a katlanmak kafes dövüşlerine katılmaktan daha beterdi.

"Hayır bak şimdi." diyen Mert yerinde doğrulmuş elindeki telefonu karşısındaki Poyraz'a uzatmıştı. Son yarım saattir ikisi de birbirlerine bir şeyleri kanıtlama peşindeydi ve Lina bu durumu sıkılmış bir şekilde izliyordu. Her ne kadar ağzını açıp bir laf etmese de gözlerini arada onların üzerine dikip uzunca bir süre onlara bakıyordu.

"Gördün mü?" diyen Mert'in yüzünde zafer kazanmış gibi bir ifade vardı. Alayla sırıtarak arkasına geri yaslandı ve kardeşinin gittikçe somurtan ifadesini izledi. "Sana demiştim."

Poyraz abisinin telefonunu geri ona fırlatıp ters bir bakış attıktan sonra oturduğu koltukta geriye yaslandı ve somurtarak kendi telefonuyla uğraşmaya başladı.

Lina, bu eve geleli iki hafta olmuştu ve bu duruma artık alışmıştı. Poyraz ve Mert Ege sürekli 'didişen' iki kardeşti her ne kadar buna alışmış olsa da Lina sürekli birbirlerine sataşmalarını sinir bozucu buluyordu. Bunu sinir bozucu bulan tek kişi de değildi ayrıca. Ev halkı da bu durumun çocukça olduğunu söylüyor ve didişmeyi bırakmaları gerektiğini dile getiriyordu.

Lina'nın alıştığı tek şey onlar değildi üstelik. Sürekli Türkçe konuşulmasına da alışmış gibiydi. Yeni yeni kelimeler öğreniyordu ki bazıları oldukça gülünç hissettiriyordu, didişmek kelimesi gibi. Yine de düşündüğü kadar korkunç hissettirmiyordu Harzemşah ailesiyle aynı çatı altında kalmak. Sadece yabancı hissediyordu ama bu yeni bir duygu değildi onun için. O yabancılık hissi Lina kendini bildi bileli hep içindeydi. Hayatı boyunca tek bir yere bile aitmiş gibi hissedememişti ve şimdi etrafında bulunan bu insanların bulundukları yere bu kadar ait görünmeleri içinde birtakım anlamsız duygular ortaya çıkarıyordu.

Lina sonuna geldiği sigarasından son bir nefes çekip sigarayı önündeki küllüğe söndürdüğünde bahçenin içine giren Uraz'dan ters bir bakış almıştı. Buraya geldiğinden beri Lina'nın tükettiği sigara ve alkolün miktarı ikisi arasında bir türlü çözülemeyen bir mesele haline gelmişti. Uraz'in tepkisi ne kadar büyük olursa olsun Lina onu asla umursamıyordu ve bu adamın daha da sinirlenmesine yol açıyordu. Uraz Harzemşah en azından yaraları tamamen iyileşene kadar sigara ve alkolü azaltmasını söylese de aldığı tepki boş bir bakıştan fazlası olmuyordu.

Adam ağzının içinde homurdandıktan sonra kıza ters bir bakış daha atıp mutfak kapısından içeri girdi ve mutfakta hazırlık yapmakla meşgul olan eşinin yanına ilerledi. Ona yaptığı işi bırakması için huysuzluk çıkarıp biraz oturması için içeri gönderdi ve kalan yemekleri kendi halletmeye başladı.

Serin Harzemşah belli bir süredir rahatsız gibi dursa da doktorun söylediğine göre hiçbir şeyi yoktu ve kendisinin de söylediği yaşadığı şeyin ufak bir soluk algınlığı olduğuydu ama Lina'nın fark ettiğine göre hastalık konusunda bayağı evhamlı olan Uraz Harzemşah eşini sürekli rahatsız ediyordu. İşin aslı adamın yaptığı şey eşine biraz fazla ilgi göstermekti ama Lina bunun boğucu olduğunu düşünüyordu. Zaten Serin oturmak istese otururdu değil mi?

Gözlerini tezgâhın önündeki adamdan çekip tekrar bulunduğu yere çevirdiğinde Mert Ege'nin kendisini izleyen gıcık bakışlarıyla karşılaştı. Boş bir bakış atıp elindeki telefonuyla ilgilenmeye başladığında bile hâlâ adamın kendini izlediğini biliyordu. Onun bakışlarına, sesine, kendisine ne kadar sinir olursa olsun asla sinir olduğunu belli etmediğinden Mert Ege de sinirleniyordu ve yanlarında biri varken aralarında sadece sinir yüklü bakışlar geçiyor olsa da yanlarında kimse yoksa -ki bu çok nadir oluyordu çünkü her ikisi de birbirlerine katlanamadıklarından aynı ortamda yalnız kalmaktan kaçınıyorlardı.- sözlü tartışmalara girebiliyorlardı.

NapervaWhere stories live. Discover now