16- Kalmak

1.6K 53 45
                                    

Helloo! Biz geldiiik!

İyi okumalar çiçeklerim💜

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın! Sizi seviyorum🥳

🕊

"Alptekin Çakıroğlu, Yavuz Arslan'la olan savaşında başarılar diliyorum." arkamı dönmüş ormanın çıkışına doğru yürüyordum, durdum. Çakıroğlu'na döndüm.
"Bu sefer sıyırmadı"

Ormanın çıkışına, evin bahçesine gelmiştim. Korumalar arkamdan gelen bir Çakıroğlu arasa da rüyalarında görürlerdi. Kapıdan içeri gireceğim sırada üst üste silah sesleri duydum. Etrafa baktım. Korumalar etrafıma gelmeden içeri girdim. Bana yeltenmişlerdi ve kimseyle uğraşacak halim yoktu.

Saatler geçmiş Çakıroğlu hala dönmemişti, dönmemesi işime gelmişti. Onu görmek istediğimi hiç sanmıyorum. Bana yaptığı ihanet iması beni ondan çok uzaklara götürmüştü.

O gün yüzündeki gülümseme solmasın diye söylemekten sakındığım her şeyden pişmandım. Benim ona veya bir başkasına ihanet edebileceğime inanması bunun şüphesine düşmesi bile bizim aramızı açmak için çok yeterliydi. Ben ihanet etmem ben kimseyi kandırmam ama sen Çakıroğlu bunları nereden bilebilirsin ki?

Zaten bende seni bilmiyorum.

Neydi canımı yakan? Hala kendimi açıklama isteğim peki? Bana inanmayı, beni dinlemeyi bir seçenek olarak bile görmeyen bir adama ne anlatmaya çalışıyordum hala?

Anlatsam dinler miydin Çakıroğlu?

Dinlemezdin. Ben sana ne zaman bir şeyleri anlatacak olsam kelimeleri boğazıma diziyorsun. Ben boğazıma dizilen kelimeler beni boğmasın diye savaşıyorum.

Saatlerdir onu beklememin tek sebebi artık konuşulması gereken her şeyi konuşup bu işe bir çare bulmaktı. Zaman geçiyordu ve olaylar iyice arap saçına dönmeye başlamıştı. Bir işe kalkışmıştık ama birbirimizi dinlemiyorduk bile. Ben anlatmıyorsam Çakıroğlu da dinlemiyordu. Ben anlatsam da Çakıroğlu yoktu zaten.

Sabah olmak üzereyken bahçeden geçtiğini gördüm. Durdurmak adetim değildi niyetim de yoktu zaten. Elbet konuşacağımızın farkındadır. Bekleyeceğim sadece. Sessizce sıramı bekleyeceğim.

İçeri girdi. Merdivenlerden yukarı çıktı. Ben yerimden kıpırdamadım. Onu ormanda bırakıp eve geldiğimde nerede duruyorsam hala orada duruyordum. Can bir ara yukarı çıkıp dinlenmem gerektiğine dair bir konuşma yapmıştı onu dinlememiştim bile.

Bahçenin içindeki loş aydınlanmaya başlayan havaya eşlik eden ışıklara bakıyordum. Karşıma biri geçti, aydınlanan hava da loş ışıkta kayboldu yerini bir siyahlık aldı.

Gözlerimi yüzüne çıkardım, Çakıroğlu yine tüm karanlığıyla karışımdaydı.

"Oturabilir miyim?" diye sordu. Başımı hafifçe aşağı yukarı sallayıp onayladım onu. Ben ne kadar ağır hareketlerle onu onayladıysam o da o kadar ağır hareketlerle oturdu masaya.
"Ben artık konuşmamız gerektiğini düşünüyorum" dedi. Sinirden, öfkeden arınmış ses tonu gayet sakin ve uzlaşmacıydı.

"Konuşalım" dedim aynı sakinlikle.

"Baştan alalım her şeyi" dedi masanın üzerindeki ellerini birbirine geçirdi. Ellerine bakarken devam etti "Ben başlayacağım öncelikle özür dilerim."

"Önemli değil"

"Bana söylemen gerekenler vardı"

"Ormanın içindeki eve gelmiştin. O evi Yusuf, Eda ve benden başkası bilmiyor ama evin içinde ve eve giden yolda kameralar var. Yeni kurulduğu bariz ortada. Yavuz'un bu kadar çabuk o evi bulabilmesi bir mucize olur çünkü ne Eda ne de Yusuf o eve gitmez. Seninle tanıştıktan sonra o eve ilk gidişimdi. Yavuzla iş birliği içinde mi bilemem ama başka birinin işin içinde olduğu belli"

TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin