34-Alptekin Çakıroğlu

880 61 189
                                    

Helloo! Biz geldiiik!

Çok güzel bir bölümle sizlerleyiz, yorumlarda bizi yalnız bırakmayın. Oy konusunda da emeğe karşılık bir oy size çok gelmese gerek.

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın.
İyi okumalar çiçeklerim🌸

Duyurular ve alıntılar için;
Instagram: tutsakofficiial

Çağan Şengül & Suzan Hacıgarip - Bitti masal
Çağan Şengül & Pera - O yaraları ben sardım
Nilüfer - Her sevda bir veda

🕊

Kendimi toparlamış aşağıya dönmüştüm. Herkes benden o gün ne olduğunu anlatmamı bekliyordu. Kendimi buna tam hazırlamışken Gece beni tekrar dağıtmıştı ve ben toplanmak için yine tek bir adamın kollarında, yanında olmak istiyordum. Bunu ilk yaşayışım da değildi gerçi kalkıp yanına gitmek istediğim çok an vardı. Gidemedim, gitmedim değil gidemedim. Gece'yi öğrenmeden hemen önce vurulup ölmediğimde, ölemediğim de ilk defa kendimi öldürmeyi denemiştim. Gerçi Altay beni yetiştirdiği için onu da becerememiştim. Şimdi Gece'ye baktıkça Altay'a içimde bir minnet büyüyordu sanki. O gün hastanede yapılan kan testi sonucu öğrenmiştik. Eğer ben o gece bir santim daha kesseydim, olduğum yerde ölürdüm. 

Ölüm o kadar da zor değildi belki en zor olanı hep ölümün kıyısından dönmekti. Her seferinde hayatta kalmaktı. Ölüm dediğin normalde bir kere de yaşanan bir şey değil mi? Benim kaçıncı ölüşümdü peki? Ben hep uçurumdan atlayıp, kanatlarımı kırıp tekrar iyileştiriyordum? Ben neden vurulup da ölemiyordum? Neden ölümü hep bir santimle kaçırıyordum? Kurşun bir santim daha ileri gitse ölüyormuşum.. Bir santim daha fazla kessem ölüyormuşum. Kalbim büyük hasar aldı, bileğim büyük hasar aldı.. Her şeye rağmen yine bu sofra da yine yüzümdeki gülümseme zırhıyla oturuyordum.

Ben artık bir ölüyü oynamayı bırakmalıydım. Ölmemiştim ve artık farkına varmalıydım. Niye ortaya çıkmadığım konusunda kimse ağzını açıp sormasa da benim geçerli bir sebebim vardı. Alpaslan yıkımından daha büyüktü yıkımım. O zaman Yusuf ve Eda bana yardımcı olmuş olsa da ben Alpaslan'ı unutmayı başarmıştım. Evime tehdit mesajları gelirken aklıma hiç Alpaslan ihtimali gelmemişti. Ben Alptekin Çakıroğlu'nu atlatamıyordum ya da atlatmak istemiyordum. Bir an olsun aklımdan çıkmıyordu. Her karabiber gördüğüm de alerjisi aklıma geliyordu, sütlaç gördüğümde, mercimek köftesi, mognalia, yeni çıkan bir araba.. Her gördüğüm şey onu hatırlatıyordu.

Ben bir ölü olarak yaşarken, Alptekin Çakıroğlu'nu hep yaşattım.

Zaman geçtikçe anladım ki Alpaslan felaketi hiçbir şey değilmiş.  Onu tekrar gördükten sonra anladım. Benim asıl felaketim Alptekin Çakıroğlu'ymuş. Her şey onunla tekrar var olmuştu, renkler, sesler.. kelimeler anlam kazanmıştı. Söylediği her cümle canlanıp zihnimin derinliklerinde yaşıyordu. Şimdi sesler de renklerde yok.. Anlam kazanan kelimelerin artık bir önemi yoktu ta ki o gün beni tekrar kelimeleriyle vurana kadar.

Empati çok korkunç bir şey aslında kendimi Alptekin Çakıroğlu'nun yerine koydum. Üstelik bunu bir kere yapmadım, günlerce gecelerce denedim. Herhangi bir başka seçenek aradım, onun yerinde olsam ne yapardım diye düşündüm. Kendi kardeşim olsa ne yapardım diye düşündüm sonra bir gece kendime 'Nare bu kız senin kardeşin bile değildi niye kendini ateşe attın?" diye sordum. Düşündüm Alptekin'le Yusuf arasında kalsam kimi seçerdim diye. Cevap Yusuf'tu tabi ki ama ben en azından bir kere gitme derdim. Son olacağını bilsem de bir kere sarılırdım. Ben Alptekin Çakıroğlu benden vazgeçti dediğim de aslında Işık'ı seçmesi değildi mesele zaten ben söylemiştim onu seç diye. Sorun bana bir kere bile gitme dememesi, bir yol aramaması.. Peşimden gelmemesi. Sadece Işık'ı seçip bana bir kere sarılsaydı yalandan bile olsa halledeceğini söyleseydi ben, dayanırdım.

TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin