2.Bölüm: Yarım Kalmış Vedalar

50K 2.2K 4.7K
                                    




Herkese merhaba,

İlk bölüme, Oyuncak Müzesi'ne gösterdiğiniz yoğun ilginiz için minnettarım. Yorumlarınız öyle motive edici ki her gün açıp tekrar tekrar okuyarak mutluluğuma mutluluk katıyorum diyebilirim. İyi ki varsınız❤️

Lütfen yorum yapmayo, fikirlerinizi benimle paylaşmayı ve oy vermeyi unutmayın.

-Zorunlu açıklama okuyalım lütfen-
Oyuncak Müzesi, iki karakterin gözünden okuyacağımız bir kitap olacak. Yani bölümler karışık olarak Noa ve Katil anlatımında gelecek. Bu bölüm Noa'nın ağzından okuyacağımız ilk bölüm. Kafa karışıklığınızı gidermek için bu açıklamayı yapmak zorunda kaldım, yorumlarda anlamayanlar olmuş çünkü^^
Geçen bölümle birlikte Ravebelg Kasabası'nın sırlarına ortak oldunuz ve artık kaçışınız yok. Yapmanız gereken tek şey iz sürmek. Katil kim, kurbanlar kim... Adımlarınızı dikkatli atsanız iyi edersiniz yoksa... olacakları siz biliyorsunuz :)

Keyifli okumalar!

*DİKKAT! Bu kitapta intihar, psikolojik ve fiziksel şiddet, cinsellik, madde kullanımı, küfür gibi olaylar bulunmaktadır. İçerik olumsuz örnek oluşturabilir, rahatsız edici ya da tetikleyici olabilir. Yaşı küçük olanlar ve hassas kişiler için uygun değildir. Yetişkin okurlar içindir.

*

YARIM KALMIŞ VEDALAR

Her insan göğüs kafesinde bir oyuncakla doğar. Büyüdükçe bu oyuncağını başkalarıyla paylaşır. Acımadan kırarlar ve sonra çekip giderler; çünkü onlara sunacağın başka bir oyuncak kalmamıştır artık.

*

NOA DAYTON

Ravebelg Kasabası

"Katilsin."

"Onu sen öldürdün!"

Ciğerlerimi sızlatan soluklarım genzimi yakarken sıçrayarak uyandım.  Kan ter içinde kalmıştım, yaptığım ilk şey yüzüme yapışan saçları geriye taramak oldu. Annemin feryadıyla uyandığım sabahlara alışkındım. Bazen gün ortalarında daldığım uykulardan da onun çığlıklarıyla uyanıyordum ancak buna hâlâ alışamamıştım. Bir an bile gözlerim dalsa aynı işkenceye maruz kalıyordum.

Katilsin.

Öyleyim.

Eskiden uyumayı pek sevmezdim. Zamanımı uyumakla harcayıp hayatı kaçırdığımı düşünürdüm. Son on üç yıldır ise uyanık kalmaktan nefret ediyordum.  Ayık olduğum her an o gecenin üzerime çullanmasına engel olamıyordum.

Zamanla unutursun diye avuttular hep. Zaman yalnızca uyuşturdu ancak hiçbir şeyi unutturmaya yetmedi. Avutanlar gitti, ölenler saygıyla anıldı ve geriye, onların yükünü taşımak zorunda kalan varlığıma lanet eden annemle ben kaldık.

İnsanı büyüten zaman değil, yaşanmışlıklardır. Öyle anlar gelir ki yaşarken ölmeyi öğretir insana. Çocuk hâlinle büyümeyi, uğruna adayacak hiçbir şeyin kalmadığında bile yola devam etmeyi, tutunacak dalın olmadığında yeni bir dal bulmak yerine yaralarını sarıp hayata dönmeyi öğrenirsin.

Ben sadece yaşarken ölmeyi öğrendim. Ruhu tükenmiş, duyguları körelmiş bir bedende; sarmayı beceremediğim yaralarımla devam etmeyi öğrendim.

OYUNCAK MÜZESİ (+18)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon