FİNAL: HÂLÂ KAPANMAMIŞ YARALAR

2.2K 187 177
                                    

*Çağan Şengül - Papatya*

Kan kokusu... Elimi kaplamış olan Ogün Enes'in kan kokusu... Dünya, Pulsar, bacaksız, kulaksız, biz... Her şey oradaydı. Avuçlarıma üfleye üfleye konuşan ruhu güzel adam, bu kez kendisini armağan etmişti bana. Avuçlarımı gıdıklayan ılık nefesi yerine, şimdi onun soğudukça cildime nüfuz eden kanı kalmıştı. Onun yarası... Onun parçası... Onun ölümü.

"Mısra!"

Kolumdan tutarak beni çekiştiren çocuğa bakmaya çalıştım. Ama onu görmekte zorlanıyordum. Her şey pusluydu. Her şey Ogün'le birlikte gitmişti...

"Ogün'ün nereye gittiğini biliyorum."

Gözlerimi kırpıştırırken şaşkın bir şekilde kim olduğuna baktım. Beni ayağa kaldırmaya çalışan çocuk, Furkan'dı. "Hadi, acele etmemiz gerek Mısra."

Sendeleyerek de olsa sonunda ayağa kalkabilmiştim. Furkan'ın koşan adımlarına eşlik etmeye çalıştım. Sokağın diğer ucunda kalan arabasına kadar koşmuştuk. Furkan'ın arabasına binip yola koyulduk. Ben Ogün'ün bindiği o kırmızı arabayı gözlerimle ararken, Furkan da gaza köklüyordu. Neden bizim için çabaladığını bilmiyordum. Belki de yalan söylüyordu... Beni oradan kaldırmak için uydurmuştu bunları. Şimdi yine hastaneye gidiyor bile olabilirdik... Bakışlarımı Furkan'a çevirdim. Çatık kaşlarıyla yolu izliyordu. En az benim kadar telaşlıydı. Bunu fark edince aklımdaki diğer tüm düşünceler silinip yok oldu. Furkan'da çözümleyemediğim bir şey vardı. Onun bu paniğinde çok başka şeyler vardı...

Arabayla bir süre şehir içinde ilerlesek de, daha sonra ormanlık bir yola girmişti Furkan. Karanlık hızla aracımızı kapladı. Furkan aracın farlarını söndürünce kaşlarımın çatıklığı derinleşmişti. Bunun için herhangi bir açıklama yapmamıştı. Bu sebepten şüpheci gözlerle ona bakmıştım. Arabayı durdurduğunda kafamı çevirip etrafımıza bakındım. Hâlâ ormanın içindeydik.

"Burada inmemiz gerekiyor."

Onun gibi kapımı açıp indim araçtan. Furkan yanıma gelip elimi tuttu ve hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Yokuş aşağı indiğimiz yerden ayaklarımız kaydığı için birbirimize tutunmuştuk. Ardından Furkan koşmaya başladı. Adımlarına eşlik etmeye çalışırken, bir yandan da Ogün'ü görmek için çırpınıyordum. Furkan sonunda durmuştu. Işığın geldiği yere baktım. Uzağımızda olsa da bir evin camından yansıyordu bu ışık.

"Ogün!"

Bakışlarımı önce Furkan'a, ardından da seslendiği yöne çevirdim. Tam karşımızda Ogün vardı ve onu araca bindiren o iki çocuk...

"Beni durdurmak için onu mu getirdin, Furkan?"

"Evet."

"Ama durmayacağım."

Furkan kafasını çevirip bana baktı. Ardından aklına ne gelmişse, ona hırsını atar gibi gözlerini yumup öfkeyle inlemişti. "Ona zarar veririm, Ogün!"

"Yapamazsın."

Furkan tekrardan Ogün'e baktığında, kafasını sağa sola sallamıştı. "Sen bir katil olamazsın, ama ben Caner'in oğluyum. Aramızdaki bu farkı artık anla."

"Aynı şeyleri Tufan da söylemişti."

"Ogün..."

Ogün onu umursamadan yürümeye başladığında, başıma bir anda yaslanan metalik şeyi hissedebilmiştim. Ufak bir çığlık kaçtı dudaklarımın arasından. Ogün tepkimden sonra kafasını çevirip bize bakmıştı. Bana ve başıma silahını dayayan Furkan'a...

12 GECE | OGÜN ENESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin