BÖLÜM 8: DÜŞMANI ZAMAN OLAN KAHRAMAN

1K 82 52
                                    

Bölüm Müziği: Gripin - Beni Boş Yere Yorma

Ellerimiz birbirini bulduğunda kaybolurdu zaman. Gözlerine bile bakmaya korkardım. Sanki onun fani ruhuyla göz göze gelsem, yitirirdim avuçlarıma konan sıcaklığını... Yokluğuna dayanamazdım. Yüzümdeki yaraları görünce hıçkıra hıçkıra ağlamaması için bazen günlerce çıkmazdım onun karşısına. Sadece uzaktan izlerdim onu. Arada Yakup ve Sercan'la konuşurdum, başında bir bela var mı yok mu diye. Küserdi bana. Acılarım dinmiş gibi davranırdım ona. Gülümserdim. Bilirdim tabii, ben gülümseyince bana surat asamayacağını... İşte öyle güzeldi bacaksız. Öyle eşsiz... Dokunmaya bile kıyamazdım o tenine. Korkardım parmak izlerim onu incitir diye. Değişmesin isterdim. Zamanın onun incinmiş ruhuna dokunmaması için çok çabaladım. Ama olmadı.

Büyüdü, Mısra Karataş. Hem de gözlerimin içine baka baka...

Oysa ne sözler vermiştik birbirimize. Gezmediğimiz şehir kalmayacaktı. Ülkelere bile dokunacaktık. Yaşımız kaç olursa olsun o hayalini kurduğumuz fotoğrafları biriktirene kadar durmayacaktık. Canlı bir şekilde göremediğimiz hayvanları sevecektik. Belki bir köpeğimiz veya kedimiz de olurdu. O istesin yeter, kaplumbağa bile beslemeye hazırdım. Sadece neyi sevdiğini fısıldasın, tam avuçlarıma... İşlesin derime. Sıcaklığı sinsin hislerime. Orada bir olalım. Birkaç saniyeliğine bile olsa parmaklarımı üzerine kapattığım o fısıltısına şükrederken günün doğduğunu fark edeyim. Geçmeyen gecelerimi unutturan o bacaksıza binlerce kez içimden teşekkür edeyim, bir gece daha beni yalnız bırakmadığı için...

Fakat büyüdü, Mısra Karataş. Hem de gecelerime beni gömen bir şekilde...

Bazen okul çıkışlarında onunla direkt eve gitmezdik. Orada burada dolanırdık. O beni dinlerdi, ben de onun tepkilerini izlerdim. Gülerken elini ağzına yaslayıp gülüşünü gizlemeye çalışırdı. Bu alışkanlığından kurtulması için çok çabaladım. O muazzam gülüşünü benden esirgemesine dayanamıyordum. Küçük gözleri daha da gömülürdü yanaklarının içine. Bazı zamanlar öyle içten gülerdi ki, dolardı gözleri. O zaman uzanıp onu göz kıyılarından öperdim. Dudaklarıma kadar süzülürdü gözyaşı. Oradaki sızıları dinsin isterdim. Üzülmesin bir daha. Gülerken bile dolmasın o kahverengi irisleri... Çarşıya giderdik. Biriktirdiğimiz paraları birleştirir ve o an aklımıza ne geliyorsa yapardık. Hatta öyle ki hızımızı alamayıp eğlencenin zirvesine vurmayı başardığımızda da sırf tadı kaçmasın diye babam için ayırdığım parayı da ilave ederdim üstüne, ona hissettirmeden... Mısra'yla babamın mutluluğunu izlemeyi severdim. Benim için en kusursuz manzara onların huzurlarıydı. Karşımda otururlarken onları saatlerce izleyebileceğime bile inanırdım. Tebessümlerine gömülmek vardı. Bir daha hiç solmayacağını hissedeceğim bir anlarında esir olmak...

Bir gün eve geri döneceğimiz sırada Mısra'nın canı istedi diye bize dondurma almaya gitmiştim. Geri döndüğümde ise kuyumcunun önünde durmuş bir şeyleri incelerken bulmuştum onu. Birkaç saniye kadar ona varlığımı hissettirmedim, neyi izlediğine baktım. Bir kolyeye bakıyordu. Oldukça naif bir kolyeydi. Ucunda yarım ay vardı ve onun üzerinde de ufak bir yıldız. Buruk bir gülümsemeyle ona baktım tekrardan. Çocuksu bir kolyeye gönül koymuştu. Elimdeki dondurmayı ona doğru uzattığımda dikkati dağılmış ve bakışları beni bulmuştu. Çok geçmeden gülümsememe karşılık verdi ve dondurmayı elimden alıp ellerimizi birbirine kenetledi. Onunla o vitrinin önünden geçip gitsek de bilmiyordu bacaksız, çoktan o kolyeyi zihnime kazıdığımı...

Yaklaşık iki hafta kadar o kolye için geri dönememiştim. Maaşımı almayı bekliyordum. Babamın ilaçları için olan bir miktarı ayırdıktan sonra Ömer Abi'den aldığım ufak bir avansla da aklımdaki açığı kapatmıştım. Kolye altın kaplamaydı. Onun için ödeme yaptığımda elimde pek bir şey kalmayacaktı ama o ayı bir şekilde idare edebilirdim. Dursun Amca'nın veresiye defteri bugünler için vardı...

12 GECE | OGÜN ENESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin