BÖLÜM 7: SENSİZLİĞİN EN AĞIR TONUYUM BEN

987 70 39
                                    

Bölüm Müziği: Ne Jupiter - Dalgalar

Gel, Dünya... Gel de parçala yüreğimi. Kimse anlamazdı onca kanamanın içinde ne denli ruhumu kaybettiğimi... Kimse bilmezdi. Hissetmezdi. Yaşamazdı Ogün Enes'i... Durma sen. Dön etrafımda. Durma... Sarıp sarmala beni. Sıcağına muhtacım. Ölümüne ürkek, yokluğuna hebayım... Gel, Dünya. Ben hâlâ buralardayım. Senin karanlığındayım. Seninleyim. Söndürdüğün o el fenerindeki yok olmuşluğun kadarım. Bir yıldız seç sen. Fısılda gökyüzüne. Duyarım ben onu. Korkma, Dünya... Sen benim şiirimsin. Hızlı hızlı okur, sonunda dibe çakılırım. Koca bir enkaza dönüşürüm. Senin için yine ölürüm. Korkma, Dünya... Sana hiç göstermedim ölen dörtlüklerimizi. Bir daha iste, bir daha gülümserim sana. Bir daha. Son defa.

"Birkaç şiir, biraz da alkol seninle irtibatım, diyorsun he?"

Gözlerimi yumdum yorgun bir hisle. Yanıma oturmuştu sakince. Çok geçmeden de omzumu sıktı bir eli. Başım ağrıyordu. Aslında vücudumda hissetmekte olduğum birçok şey acının varlığıyla şekilleniyordu sanki. İçiyordum onları hissetmemek için. İçiyor ve bir yerlerde yorgun düşene kadar yürüyordum. Hissetmemek için çabalıyordum. Ağlıyordum bazen. Onu unutmaya korkuyordum. Oysa tek dileğimdi, son nefesimi verirken onun yüzünü görmek... Birkaç saniyeliğine de olsa gözümün önüne gelse yeterdi bana. Sonra aralanırdı cehennemin kapısı. Kızgın lavlarına toslardı günahlarım. Anlardım Tanrı'nın neye kızgın olduğunu. Benden çok sevme, dediği kuluna böylesine intihar etmemeydi tüm kırgınlığı...

"Al." Gözlerimi aralayıp Harun'a baktım. Bana yakmış olduğu sigarasını uzatıyordu. İtiraz etmedim. Aldım izmariti, birkaç iç çektim. Soludum kendi cehennemimde. Sonra da üfledim közünü, Dünya'nın titrek karanlığına... "Sanırım seninle kanka olacağım, Ogün."

Harun'un gülerek dile getirdiği yalnızlığıma bir tepki vermek yerine diğer elimdeki içkiden birkaç yudum almıştım. "Paranızı vereceğim."

"Oğlum, para için gelmedim yanına." Harun'un sitemine göz ucuyla bakmıştım. Cebinden çıkardığı fıstıkları avucuna doldurmuş ve yemeye başlamıştı. "Ben de buralarda dolanıyordum ve sana rastladım. Fena da olmadı aslında. Derdine eşlik etmek isterim."

Kafamı kaldırıp gözlerine baktım bir süre. Uzun bir süre... İlk başta dirense de, sürelerin aramızda bir çığ gibi büyüdüğü o zaman diliminde bakışlarını benden kaçırmıştı. Etrafını izledi. Sıkıntılı nefesini saldı özgürlüğüne. Soğuk havaya hükmetti nefesi. Onlar da buhar olup gitmişti zaten... "Alkol ve sigara zararlı, Harun... Aşırıya kaçarsan seni öldürür."

Harun kaşlarını alayla kaldırmış ve bana bakmıştı. "Sağ ol ya... Bilmiyordum."

"Ama insanlık sadece kötü şeylere yoğunlaştığı için su zehirlenmesine hiç aldırış etmez. Çünkü o sana iyi geliyor. Ona muhtaçsın. Onsuz en fazla 3 gün yaşarsın. Yine de devam edersin onu içmeye. Boğulana kadar içersin. Sudan bile zehirlenene kadar... Bence tüm insanlığın derdi bu. Biz hâlâ iyiyi ve kötüyü ayırt edecek bir iradeye sahip değiliz. Sadece varız. Sürükleniyoruz. Kendi ölümlerimizi şekillendiriyoruz. Üzülüyoruz ve yaşamaya devam ediyoruz. Her şeyi fazlasıyla tadıyoruz. Onun yokluğuna da alışmaya korkuyoruz. Belki de bu yüzden Tanrı ölümü vaat etti bize. Bir anda aşırıya kaçan tüm ruhların elinden aldı kendi benliğini. Belki de sordu. Neden böyle bir şey yaptığımızı sordu. Şeytan'ı gösterdik. Ama hiç söylemedik isteye isteye bu çukuru kazdığımızı. Düşeceğimizi bile bile. Ona da ölümün konmasına korka korka, çok sevdik be Harun. İyi koşullarda kötüye bağlandık. Sonra da sitem ettik. Bunu yaşayacağımızı bile bile..."

Harun, sessiz kaldı. Öyle ki tadı kaçmış gibi elindeki fıstıkları yere atmıştı. Etrafına bakındı boş gözlerle. Ama biliyordum, zihni doluydu. En az ruhundaki kırıklar kadar... Biliyorum. Görüyorum. Yaşıyorum... Ben de defalarca kez boğuştum kendimle. Ben de çekemiyorum böylesine yalnız oluşumu. Kabullenemiyorum. Sevgimi ve nefretimi yetiremiyorum insanoğluna. Kırılıyorum. Üzülüyorum ve kendi ölümümü şekillendiriyorum. Suskun dudaklarımı açınca düşüyor ifadeler. Ben eskisi kadar iyi oynayamıyorum. Yoruldum. Yıprandım, Dünya! Dön etrafımda. Hissin sinsin üzerime. Bak, giyindiğim ceketime rağmen cildime işliyor soğukluğun. Üşüyorum, Dünya. Bir başıma. Vurulduğum o köhne kıyılarda. Ağlıyorum bazen. Gizlemiyorum kendimi senden. Cebimden çıkardığım şiirlerine dökülen okyanusum kadar varlığıma şüpheciyim. Sırılsıklamız orada. Belli ki düşmüşüz kendi okyanusumuza. Oysa denizkızısın sen. Ben dibe çöksem de yaşarsın sen. Biliyorum. Görüyorum. Buna tutunuyorum...

"Bir gün birileri gelir kapını çalar, Ogün. Misafirperversin ya sen, alırsın o yabancıyı evine. Güvenirsin ona. Varlığına alışırsın zamanla. Sonra senden bir bardak su ister, kalkar gidersin mutfağa. Geri döndüğünde o gitmişliğiyle karşılaşırsın. Elinden düşer de kırılır o bardak, yine de ruhun duymaz oğlum. En az bardak kadar parçalara ayrılırsın da seslenemezsin ona geri dön diye. Kalakalırsın. Öylece... Ağır bir şok geçirirsin. Canın yanar. İnsanoğlunun kendine armağan edeceği korkunç bir acıyla boğuşur durursun. Nerden mi biliyorum? Annen de benden bir bardak su istemişti, Ogün. İşte ben o gün bugündür nefret ederim birilerine su götürmekten. Ölümüm çıksa da, daha kalkmam o koltuktan. Veya almam bir yabancıyı evime. Zor yapıştırdım dağılan parçalarımı. Yine kırılırsa, daha da toparlanmaz bu yürek..."

Yürüdüm sahil kenarında. Harun, onu bıraktığım bankta hâlâ oturuyor muydu bilmiyorum. Doğrusu pek ilgilendiğim de söylenemezdi. Sadece kaçıyordum onlardan. Bir yabancıyı daha evime alacak mecalim kalmamıştı. Yalnızlığıma esirim, onun gölgesine mihrim ben. Avuçlarımı ısıtan fısıltılarına hasretim. Ölüyorum. Ölüyorum. Ölüyorum... Sen durma da dön etrafımda, Dünya. Dön de gel. Çarp bu yıldıza. Parçalara ayır. Bir de varlığında ölsün bu cılız kalmışlığım. Sen kadar yanar ışığım. Battım ben bu okyanusun dibine. Koca enkazın içindeki son haykıran sesim ben. Duy, Dünya. Ölüyorum... Duy, Dünya. Gidiyorum....

Duy, Dünya.

Ben sana aşığım...

ayten okay

12 GECE | OGÜN ENESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin