BÖLÜM 3: SEN SÜKÛT BEN MENFİ

1.2K 88 42
                                    

Bölüm Müziği: Cem Çınar - Vazgeçtik Bizde

"Bana bizi anlat, kulaksız," yazmıştı küçük bir kâğıt parçasına. Gözlerimi kaldırıp ona baktığımda dikkatle beni izlediğini görebilmiştim. Kısa saçlarından bir tutam dökülmüştü yüzüne. Elimi kaldırıp onu kulağının arkasına sıkıştırdım. İpek gibi yumuşaktı saçları. Ne zaman okşasam uyuşurdu parmaklarım, orada yaşamak ister gibi... Bazen izin vermez diye korkardım saçlarını koklamama. Şampuanını değiştirse bile hemen anlardım kokusundan. Sevmezdim saçlarını kısa kesmesini. Çünkü güzel yüzüne dökülürdü saçları. Bir rüzgâr savruldu mu hemen ellerimi koyardım yanaklarına, saçları yüzüne dökülünce geriye atabileyim diye. Nasıl anlatabilirdim ki ona güzelliğini... Kaç kelime yeterdi onu anlatmama? Kaç günümüze mâl olurdu biraz olsun onu anlatmaya?.. Çok zor bir şey istemişti benden. Benim hislerim o cümlelere sığmazdı. Koca koca evrene dokunuyordum onunla. Dünya'yı mı beğenmiyorduk? Sorun değildi, Merkür'deki eşsiz manzaralar bizi bekliyordu. Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün... Hepsine yolculuk yapmak için biletim hazırdı! Gözlerine bakmam yeterdi. Sonsuz evrenin kapıları açılırdı ruhuma. Elimden tuttuğu gibi gömülürdüm galaksilerin içine. Hepsi etrafımızda dönerdi. Bizden başka kimse olmazdı göz göze geldiğimizde...

İşaret parmağımı kaldırıp karşımızdaki sokağı gösterdim. Kaşları çatılırken etrafı inceledi bir süre. Daha sonra da beni bulmuştu anlamsız bakışları. "Oraya gitsem benimle gelir misin bacaksız?"

Hiç düşünmeden kafasını salladı. Gülümsedim. "İşte biz tam olarak böyleyiz."

Gülümsedi. Tabii gülümseyince yanakları hafifçe şiştiği için küçük kahverengi gözleri iyice kısılmıştı. Elimi kaldırıp parmağımın tersiyle yanağını okşadım. Pürüzsüz teninde kaymıştı cildim. Bu yüzden kıyamıyordum ona dokunmaya. Kusursuzluğunu bozmaya korkuyordum. Kendi sıcaklığımdan bile etkilenmesine dayanamazdım. Nasıl acı hissi var olabilirdi böylesine güzel bir kızda?.. Nasıl gömülürdü o sinsi sızı onun narin kalbine?.. Hiç mi korkmuyordu Dünya, birden durulmaya... Zamanı yitirmemize... Hiçbir şeyden korkmuyor muydu kader? Keder? Ölüm?

Onunla yürüdüğüm o kaldırımlardan geçerken adımlarımı yine hızlandırmıştım. Oysa onunla yürürken yol hemen bitmesin diye yavaşlatırdım kendimi. Başka şeylere dikkatini çekmek için çabalardım. Gün bitmesin isterdim. Gece olmasın. Gece olursa ayrılırdık. O evine giderdi. Küçük odasına sığınırdı. Arada açardı el fenerini. Yansırdı pencereye, karanlığın içindeki o cılız ışık. İzlerdim pencerenin tam karşısında oturduğum o kaldırımda ışığın sönmesini. Söndüğünde geceyi tam damarlarımda hissederdim. Uyudu, derdim içimden. Sonunda sensiz uyuyabildi...

Korktuğu şeyin bir karanlık olduğuna hiçbir zaman inanmadım. Sığındığı yer bendim çünkü onu kimse anlamamıştı. Elinde bir tek ben kalmıştım. Bana açabildi dünyasını. Yıktı tüm çağları. Ben de tarihlere gömülü kalan Mısra'yı sıyırıp aldım onun içinden. Belki de bu yüzden artık ihtiyaç duymuyordu bana. Gidip gitmemem sadece el feneri kadardı. Işığı söndürmesine çok az kalmıştı. Uyuyup, 12. gecemize uyanmamıza çok çok az kalmıştı... Bunu ise markette rafların arasından geçerken bir anda karşıma çıkan Gülseren Hanım'dan sonra anlayabilmiştim. Sanırım o da beni görmeyi beklemiyordu, çünkü göz göze geldiğimizde durgunlaşmıştı. Bir an gidip gitmeme arasında kaldım. Uzun zaman olmuştu, onun karşısına çıkmayalı... Ela gözleri hızla beni süzdü, kaşları derinlemesine çatılırken. Ben de onu... Çok geçmeden elimdeki içki şişesine sabitlenmişti bakışları. Gözlerini kaldırıp bana baktığında kabuk tutmuş ela gözleriyle karşı karşıya kalmıştım bu kez.

12 GECE | OGÜN ENESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin