Bölüm 10: Hiçliğe Mektup

1.7K 146 39
                                    

"İçim burukluklarla dolu bir ülkeydi, dışım kırıkları gizleyen orman."

Donuk bir ruh haliyle geçirdiğim kaçıncı gün bilmiyorum. Giray'ın hiçbir şeyden haberi olmadığı bariz, abim benle daha ilgili. O ve Kadir dışında kimsenin bir halt bildiği de yok. Kafamda o gün olanlar oynayıp duruyor. Benliğimi bulmuş ama alışamamış gibiyim. Sadece gibi, gibilerden başka bir şey yok. Bir kesinlik yok. Hayatım saydam bir cam, varla yok arası. 

Ben güçlü bir ruha kap olmaya çalışan aciz bir bedenim.

"Yemeği odana getirdim." Odama girdikten hemen sonra kapımı kapattı. Günlüğü kapatıp başımı salladım. "Kadir nerede?" diye sordum yorgun sesimle. En son o gün bana işkence ettikten sonra hiç konuşmamıştık. Aynı evdeyiz ama çok uzağız. "Balkonda. Zeka küpüyle oynuyor yine."

Gülmeye çalıştım. "İnsanlar uçan bir küp görmemeli." Tepsiyi masaya bırakıp oturduğum sandalyenin yanına çöktü, ellerimi avuçları arasına alıp tıpkı bir zamanlar babamın yaptığı gibi ellerimin üzerini öptü. Tepkisiz görüntümün altında ruhum ağlıyordu. "Bende insan öldürdüm." dedi iç çekerek. Şaşırmamıştım. İşini tahmin ediyordum zaten. "Çok insan öldürdüm. Ben bu hayatı sürerken sen hep masum kal istedim."

Sandalyeden inip yanına oturdum, başımı omzuna yasladım. Saçlarımı okşarken konuşmaya devam etti. "Artık seni nasıl koruyacağımı bilmiyorum." Göz kapaklarımı örterken akmamak için direnen yaşlar gözlerimi yakıyordu. Alnımı omzuna bastırdım. İçim burukluklarla dolu bir ülkeydi, dışım kırıkları gizleyen orman. "Ben kendimi korurum." dedim parmağım kazağının koluyla uğraşırken. Kendimi nasıl açıklayacağımı bilmiyordum, kendimi yorumlayamıyordum. "Benim için endişelenme."

"İnsanlardan korursun." dedi, ekledi: "Kendinden koruyabilecek misin?"

"Ben bencil bir ruha sahibim." dedim bilmem kaçıncı kez. İçimden dışımdan sürekli tekrarlıyordum. Ben bencil bir ruha sahibim.

"Kendime zarar vermem." Başını iki yana salladığını saçıma sürten sakallarından anladım. Saçlarımı bozmasına bu kez bir şey demedim. "İçin içini yiyor. Neden günlerdir tek kelime etmiyorsun? Odandan neden çıkmıyorsun?" Buna duygusal bir anlam yüklemesine şaşırmadım ama keşke sandığı gibi olsaydı. "İçimde bir boşluk var. Hiçbir şey yapasım gelmiyor."

"Mezarlık bekçisi hâlâ gelmedi mi?" diye sordu. Ümitsizce başımı iki yana salladım. İki gün geçeli çok olmuştu, buna rağmen hâlâ gelmemişti. Kalp çürüyüp kokmaya başladığı için gömmek zorunda kalmıştım, muhtemelen kediler gömdüğüm ağacın dibinden çoktan alıp yemiştir. Aksi gibi rüya da görmüyordum. Ses en fazla üç gün gelmez, üçüncü günün sonunda mutlaka uğrardı rüyalarıma ama o bile terk etmişti beni. O bile yaptığımın yanlış olduğunu düşünüyor olmalı.

"Yaşadığım şeylere anlam veremiyorum." dedim yorgun sesimle. Ruhum değildi yorulan, ruhumun doyduğunu hissediyordum ama içimde çatışan bir şeyler vardı. İki farklı kişilik hayatta kalmak için savaş veriyordu. "Çok normal." derken saçımı okşayan eli huzur veriyordu. "Abi..." dedim tıpkı bir çocuğun masumiyetiyle. Bu sesi duyan, bu görüntüyü gören asla düşünemezdi birini öldürdüğümü. "Bana renkli kağıtlar alır mısın?"

Çocukken fon kartonuna renkli kağıt derdim, o kağıtlara bir şeyler karalamayı çok severdim. Abimin yaydığı sıcak enerji daha rahat hissettirdi. "Alırım güzelim, hatta birlikte gidelim almaya, hava almış olursun hı?"

Başımı iki yana salladım. Hâlâ çıkmak istemiyordum. "Sen al gel. Rengarenk güzel kalemler de al bu sefer, bir de bir sürü mum. Eski görünümlü kağıtlarda." Söylerken bile ruhumun bedenimde kanat çırptığını hissediyordum, gülümseyerek başımı kaldırdım. Gözlerime anlam vermeye çalışarak bakan kahve gözlerine sıcacık baktım. "Ne yapacaksın bunları?" diye sordu. Heyecanla doğruldum. "Mektup." dedim. Bana anımsattığı bir şeyler vardı, anlam veremiyorum ama öyle güçlü bir anımsama ki ruhumu uçuruyordu. "Kendine mi?"

GEÇMİŞİN RUHLARI: KAMELYAWhere stories live. Discover now