Bölüm 14: Herkesin Benim

1.4K 110 60
                                    

"Kimse benim gibi düşünmüyor ama herkes benim adıma düşünüyor."

Aklım mülzemdi sanki, şaşıramıyor, anlayamıyor, kavrayamıyordum. Sadece seviyordum. Bildiğim, anladığım tek şey karşımdaki adamı sevdiğimdi. Ruhumun vahşi yanı saklanmıştı bir yerlere. "Neyi kazandık ki?" derken kendime bile faza masum gelmiştim. Gülümsedi, inci gibi dişlerini gözüme sunacak kadar güzel gülümsedi. Siyah diyebileceğim kadar koyu kahve gözleri sevgiyle parıldadı. "İki yüz seksen dokuz yıllık bir savaşı..."

Gözlerim açıldı kocaman, düşünebilmek için uzaklaşmak istedim, uzaklaşmak için ittirmek; itmek için elimi göğsüne koyduğumdaysa yine beynim arızalandı. Kalp atışlarını hissetmek çok iyi hissettiriyordu. O sadece sesti, bir hiçti ama şimdi her şeydi sanki.

"Nasıl?" diyebildim yalnızca, boştaki elimi tutup parmaklarımın üzerini beyefendi edasıyla öptü. Gözü işaret parmağıma takıldı bir süre ve ayırmadan önce konuştu: "Giray'la kaderini ayırdım."

Nefesim boğazımda sıkıştı ya da sadece bana öyle geldi bilmiyorum ama beyin damarlarımın tıkandığı kesin. "İyi yaptın." da ne demek? Adam büyüden bahsediyor... Ama çok güzel bakıyor.

"İyi yaptım tabii... Bir kere daha sarılmanızı kaldıramazdım." Daha önemli bir konumuz yokmuş gibi omzumu göğsüne yasladım, göğsünde kedi gibi kıvrıldım. İçimdeki aslan onu gördüğünde bir kediye dönüşmüş olmalı, bunun için hesap sormayı dahi düşlemiyorum. "Ona sevdiğim için sarılmadım." dedim işaret parmağımı kolunu saran beyaz gömleğinde hareket ettirirken. "Biliyorum." dedi sanki bir bu içini rahatlatıyormuş gibi. "Yine de o an seni tamamen kaybedeceğimi sandım ama daha imkansız bir şey gerçekleşti... Kollarımdasın Anais, iki yüz seksen dokuz yıl sonra yine kollarımda kıvrılıyorsun." Enerjisini alamıyorum ama hissettim, benden ümidini kesmişti; tam o esnada çıkagelmiştim.

"Benden vaz mı geçiyordun?" Sesim istemeden buruk çıkmıştı. Ne yaşandı, neler dönüyor bilmiyorum. Hislerimle hareket ediyorum ve hiçin benden vazgeçmesi kalbimi kırıyor. "Hayır senden vazgeçmek mümkün değil. Denemedim bile. Tanrı'nın seni bana geri vereceğinden ümidi kesmiştim."

Sinsice sırıttım. "Verdiği ne malum?" Ondan ayrılmaya kalkıştığımda kolumdaki elini ayırmak yerine daha da sarıp ayrılmamı engelledi. "Sadece anıların silinmesi yaramamış hâlâ aynı çocuksuluk." derken gülüyordu, onunla birlikte güldüm çünkü çok güzel gülüyordu. Çocuksu demesini sorun etmedim, aksine onun yanında abimin yanında bile olamadığım kadar çocuk olabileceğimi hissediyordum.

"Adın ne?" dedim merakla. Duraksadı, kaşlarımı kaldırarak yüzüne baktım. Bir şeyi anımsamış gibi derin derin bakıyordu gözlerime. "Adın ne senin pis herif dersen söylerim." diye mırıldandı, kaşlarım bu sefer çatıldı. "Sana neden pis herif diyeyim?"

"Çünkü sen erkeklerden nefret edersin." dedi tatlı bir tebessümle. Yine anlayamasam da omuz silktim. "Adın ne senin pis herif?"

Ona pis herif demek hiçte iyi hissettirmedi. Hiçi yeğlerim.

Neredeyse kahkaha atarak yanıtladı: "Elroy ben, senin adın ne?"

"Mira." O da hatırlamıyorsa nasıl benden çok şey biliyor? Beş yaşında yapmaya çalıştığım bin parçalı puzzledan daha zormuş bu iş.

"Hayır." dediğinde kaşlarım daha da çatıldı, zaten çattığımı ise daha çok çatınca fark etmiştim. "Adın Mira değil. Ama senin bana 'sana ne' demen gerekiyordu." Adım sana ne mi? Beynim iyice sulanmaya başladı, sanırım bir şeyleri tekrar yaşatarak hatırlatmaya çalışıyor. "Sana ne?"

"Burada donup kalmıştım." dedi özlemle. Bende hatırlamak isterdim, her şeyden çok istiyorum hatta; intikamı bile göz ardı edebilirim. "Adın Mira değil, Anais."

GEÇMİŞİN RUHLARI: KAMELYAWhere stories live. Discover now