Bölüm 25: Ruhun Başlangıcı

202 27 0
                                    

"Seni bir kalıba sığdırmadım."

Anais'ten...

Dikiş tutmayan yaralarım, gözle görünmeyen acılarım var benim, tacım var başımda ve taşlar var yüreğimde.

Geçmişimin üstünde bir yığın toprak, içinde bir ton günah var, geleceğim duman altı göremiyorum. Şimdimden haberdar değilim, ruhum terk etmiş bedenimi.

Bir fincan kahve içiyorum ruhumu biraz daha öldürebilmek için.

Acı tat boğazımı şenlendirirken gözyaşlarım damladığı tahta masaya gömülüyor. Amaris ateşin başına kıvrılmış seyrediyor acınası halimi. Kaç gündür böyleyim bilmiyorum... Ölüm kapıma gelmiş olmalı, ne alay edecek takatim kaldı ne öldürecek gücüm. Bitkinlik hali sardı dört yanımı, Amaris bile günlerdir tek lokma yemedi. Kilo verdik, solduk, korkarım o da benimle birlikte ölecek. Korkarım son günlerimi eski halimi özleyerek geçireceğim.

Kurtarılmaya ihtiyacım var... Kurtarılmaya ihtiyacım var ama kimse bir ruhu bataklıktan çıkaramaz. Kimse geçmişimi saramaz, kimse beni anlayamaz, kimse kimsem olamaz. Beni hayata bağlayan tek bir şey kalmadı. Hiçbir şeyim kalmadı ve hiçbir şey gibi hissetmekten alıkoyamıyorum kendimi. Kraliçe olmak artık beni eğlendirmiyor, iyi hissettirmiyor ya da hırslandırmıyor.

Elime kağıdı kalemi alıp birkaç satır yazmayı denedim, öyle zor geldi ki... İçimde yıllar sonra anlatabileceğim şeyler var ama bu sefer anlatacak halim yok, öyle bitap düştüm.

Yaşayan birkaç kelime can atarak aktı kağıda, gözyaşlarım eşlik etti devamında kurulmuş cümlelerime.

Orkide'den Elroy'a...

Annem sevmedi beni, babam, abilerim... Beni bir güller sevdi bir ben, bir de acılar ve günahlar.

Anlat diyordun...

Hep böyle değildim evet, bir zamanlar karıncayı dahi öldüremezdim, hatta inanır mısın aileye de çok değer verirdim. Ne zaman ki babamın darbeleri katlanılmaz oldu, ne zaman ki beyazlar daha güzel geldi gözüme... Ne zaman ki istemediğim bir adamla evlendirip beni köle etmeye kalktılar, katil oldum. Gecenin bir yarısı önce ailemi sonra nişanladıkları adamı öldürdüm.

En değerlimden başladım öldürmeye.

Kimse beni dinlemezken ilk kez abim dinlemişti, her tarafım kan içindeydi tabii, o gün ilk kez beyaz gülle karşılaşmıştım, dalında değildi almıştım yanıma, tanımadığım bir erkek çocuk beni döverken düşmüştü yere. Abim sormuştu ne olduğunu anlatmıştım, önce çocuğu dövüp sonra gülü vermişti bana. Pembe gülle birlikte daha güzel duracağını söylemişti. Değerli hissetmenin hatırasını saklıyorum yıllardır. Halbuki akşamında babam yine beni döverken sabah beni koruyan abim yine susup izlemişti sadece.

Anlatabildim mi? Dinlemek istedin diye anlatıyorum, güvenecek değilim. Yine de söylemeden edemeyeceğim, iyi değilim.

Nasıl anlarsan.

15.04.1731

Dinlemek istedi diye anlatıyorum anlatmak istediğim için değil. Kendimi kandırıyorum ama umurumda değil.

Tanrım...

Bir an önce canımı al lütfen.

Yüzümü yıkayıp yola koyuldum, sarayın yakınlarına geldiğimde mektubu nasıl ulaştırabileceğime dair hiç fikrim yoktu. Tek umudum onun saraydan çıkmasıydı ve bu süreçte her an vazgeçebilirdim.

Bekledim, bekledim, hava karardı yine bekledim... Yine kaybetmiş hissettim. Hep o gelirdi ben kovardım, şimdi ben ona gittim ama o yok bile. Alakasız belki ama ben yine kaybetmiş hissettim.

Mektubun üzerine bir taş koyup sarayın duvarının dibine bıraktım, göreceğinden değil ya, umut işte... Bir daha anlatamazdım, görürse görürdü, görmezse kimseye anlatamadan ölmüş olurdum.

Öyle de basit işte dile gelince.

Yazarın anlatımıyla...

Saf bekçi Anais saraydan uzaklaşırken fark etmişti durumu, alarm verip yanına aldığı üç arkadaşıyla Anais'in peşine takıldı. Atların kişnemelerini ve bekçilerin telaşlı söylemlerini duyan Anais ardında meydana gelen olayın farkına varmıştı.

Hançerini avucuna alıp koruma pozisyonuna geçmişti lakin buna gerek kalmadı.

Bir anda kendini evinde buldu, hiç evden çıkmamış gibi, önünde duran kahvesi dahi sıcaktı. Aklı bulandı kısa bir an, Amaris aynı yerinde duruyor ama ateşle bakışıyordu. Önüne baktı tekrar, kağıt yoktu.

"Tanrım..." diye mırıldandı. "Tüm bunlar olurken aklımı koru."

Yine Tanrı sayesinde kurtulmuştu, eğer ilahi bir güç destek olmasaydı foyası ortaya çıkacaktı. Bunu biliyordu.

Yine de minnet etmedi, tüm bu yaşananların sorumlusu tuttuğu kişi oydu. Bunlar yaşanmasaydı yardıma ihtiyacı olmazdı.

Tepede güneş varken bir anda gök gürledi, aldırış etmedi. Peşinden yıldırım düştü çok uzaklara. Amaris huzursuzlanıp dolanmaya başladı. Amaris, Anais'in ruhunu temsil ediyordu. Oysa Anais sessiz sakin kahvesini yudumlamaya devam ediyordu.

Kendini bir anda cehennemin ortasında bulduğunda, ağzından hiçte hoş olmayan birkaç laf döküldü. Cehennem, diye düşündü. Cehennem olamazdı.

Yedi kapı vardı ve Anais her birinin neye açıldığını biliyordu, arkasını dönüp uzaklaşmak istedi. Ruhu git gide daralıyordu ve bir rüyada oradan oraya savruluyor gibi hissediyordu. Arkasındaki beyaz kapının irade olduğunu biliyordu, o kapıda bir zorlama yoktu.

Ama o kapıda ne olduğunu bilmiyordu.

"Beni dünyaya ne için saldın ki..." Söylene söylene kapıya yanaştı, kulpu kavradığı an etraf karardı. Kapıyı açamadı ama kendini o kapının ardında buldu, sarayda, Elroy'un odasında.

"Ne oluyor?" İçi her saniye daha da daralıyor, ruhu bulandığı buhranda çırpınıp duruyordu. Çalışma masasının üzerinde Anais'in mektubu vardı ve Elroy birkaç saniye sonra odaya girecek, o mektubu okuyacaktı.

Anais bu ana şahitlik edeceğini bilse o mektubu asla yazmaz, asla kendini riske atmazdı. Elroy içeri girdiği an mektubu almaya çalıştı lakin ruhani bir varlık olduğunu zaten biliyordu.

"Öylece izleyecek miyim?" diye haykırdı, haykırdı haykırmasına ama sesi çıkmadı. Kendini parçalara ayırmak isteyecek kadar bunalmıştı ki uyandı.

Tanrı, Anais'le alelade eğleniyordu. Kan ter içinde başını masadan kaldırdı, önünde bir mektup vardı. Kendi mektubu olduğunu düşünüp sevinse de açtığında lanetler savurdu. "Yaşadığını kabullen, yaşayamadıklarından sorumlu değilim. Sana seçimler sundum. Yaşadığın hayat senin seçtiğin hayat. Seni bir kalıba sığdırmadım. Şimdi sana yeni bir yol sunuyorum Anais, Amaris'i dinle..."

Sana yeni bir yol sunuyorum, ruhunu dinle... İçinden gelene kulak ver.

Anais için bu tüm doğrularından vazgeçmek anlamı taşıyan bir cümleydi. Anais için bu saltanatının yıkımı demekti.

"Ben yolumdan dönmem, sunduğun yolu yoluma katar yine de yolumdan dönmem."

Bundan sonra yoluna Tanrı'nın yardımı olmadan devam edeceğinin farkındaydı ve korkmuyordu. En başından beri güvendiği sadece kendisiydi.

Amaris'in ulumasıyla yüzünde vahşi bir tebessüm zuhur etti.

Başlıyordu, bu başlangıç ruhunun başlangıcıydı.

Tüm zincirlerinden arınmış bir başlangıçtı.

GEÇMİŞİN RUHLARI: KAMELYAWhere stories live. Discover now