11/"O hainin ömrü, seninkiyle mühürlü."

1.6K 138 188
                                    

***

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

***

kuzuum

***

Melike, babasının söylediklerinden sonra dikkat çekmemeye çalışarak doğruca odasına geçmişti. Adamın, Kemal'i öylesine bir yerde bile görmeye tahammülünün olmadığını biliyordu. Kaldı ki Sinan'ın mezarı... Adamın deliye döndüğü, öfkeli sesinden bile belli olurken yetinmemiş, Kemal'in Sinan'ın mezarının başından ayrılması için ne gerekiyorsa yapılmasını emretmişti. Ne yaparsanız yapın... Adamın kelimelerindeki pervasızlık, içinin korkuyla dolmasına neden olurken telefonundan hızlıca Selman'ın numarasını buldu. Adamın, aramasını cevaplandırmasına kadar geçen birkaç saniye, ömrünün en uzun, en tedirgin, en zor bekleyişlerinden birine neden olurken "Selman," diye atıldı. Sesindeki telaş, yürek burkacak kadar belirgindi. Ağlamamak için kendini güçlükle tutarken, sesindeki titreyişe aldırış etmeden, tek nefeste babasından duyduklarını anlattı. Kemal'e kötü bir şey olmasından öyle çok korkuyordu ki tek bir saniyeyi bile boşa geçirmeye dayanamıyordu. Beklemek kâbusuydu. Hele böyle bilinmezlikler içinde... "Ali'ye kötü bir olmadan yetişin, ne olur."

"Tamam," derken Melike'yi sakinleştirmek için ne söyleyeceğini bilemeden sıkıntıyla durakladı Selman. "Tamam, güzelim. Merak etme sen. Çıkıyoruz biz şimdi Nasuh'la birlikte."

"Tamam."

"Sana haber veririz."

Melike çaresizce iç çekti. Burada böyle eli kolu bağlı oturup Kemal'den gelecek iyi haberi beklemekten başka yapabileceği fazla bir şey yoktu. "Tamam."

Buna benzer bir telaşı daha önce de yaşamıştı. Babası, Sinan'ın ölümünden Kemal'i sorumlu tutarak adamı öldürmek istediğinde... Öyle çok korkmuştu ki bu korkunun, kaburgalarının altına bir mezar kazmaya başladığını hissetmişti. Gerçi yedi yıl önce, ruhunu o mezara kendi gönlüyle yatıracağından haberi yoktu. Kemal'e bir şey olmasın diye... Kendi elleriyle ruhunu soldurmuştu. Babası, bir şekilde adamın Sinan'ı pusuya düşürdüğüne ikna olmuş, Kemal'in canını kendi elleriyle almak istediği için de onu bir yere kilitleyerek günler boyunca yaptıklarını itiraf etmesi için eziyet etmişti. Kemal ihanetini itiraf ederse, biraz olsun içinin soğuyacağını düşünmüş olmalıydı ama adam, ona ne yapılırsa yapılsın konuşmamıştı.

Melike'nin tüm bu olan bitenden çok geç haberi olmuştu. Babasının, nasıl olup da Sinan'ın ölümünden Kemal'i sorumlu tuttuğunu anlayamamıştı. Saim Kırcalı'nın gözünü bile kırpmadan alnının çatına babasından kalma altıpatları dayadığı adam, Kemal'di. Evini ocağını açtığı, sofrasına oturttuğu, evlatlarından ayırmadığı Kemal; Sinan'ın kan kardeşi, can yoldaşı Kemal... Ne ki tüm o derin sadakatine rağmen, gözden ilk çıkarılan da yine o olmuştu. Her şey bir yana ama adamın baş etmek zorunda kaldığı bu muamele Melike'ye hala öyle vefasızca geliyordu ki her aklına geldiğinde ağlamak için acıklı ve derin bir istek duyuyordu. Kemal böylece, bir kez daha bir gecede kimsiz kimsesiz kalıvermişti. Adamın her bakanın fark etmediği ancak ince bir görüşle, derinden bakıldığında ayırt edilebilen bir duruşu vardı, böyle sanki hafif kambur gibi, tek omzu usulca çökmüş gibi, yorgun, yıkık, kimsesiz... İşte Melike'nin her görüşünde, ruhunu en derinden titreten o duruş, adamın kimsesizliğinden, kolunun kanadının kırılmışlığından, annesizliğinden yadigârdı.

MilatWhere stories live. Discover now