2/"Kokun değişmemiş."

3.7K 245 193
                                    

***

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

***

42derya313

***

Görünürde o günün de, diğerlerinden herhangi bir farkı yoktu. Aslında görünürde o gün de, Melike Dila Kırcalı'dan ayrı geçirdiği iki bin altı yüz on iki güne benzeyen, ölmediği için yaşamaya, yaşıyormuş gibi görünmeye devam ettiği ve bunu kendine dahi itiraf etmekten kaçındığı günlerden bir tanesiydi. Geç saatlere kadar çalıştıktan sonra işten çıkmış, oteldeki süitine geldikten sonra hazırlanmaya başlamıştı. Otelde kalmaya başladığı ilk zamanlar, bunu yadırgadığını hatırlıyordu ama geçip giden onca yıldan sonra alışmıştı. Yalnız, ne kadar lüks döşenmiş, bir eve benzetilmiş olursa olsun bir otel odasının yabancılığına, soğukluğuna değil; aitsizliğine, sahipsizliğine, evsiz, eşiksiz, köksüz kalmışlığına da.

Saim Kırcalı, bundan yaklaşık yirmi iki yıl önce ona bir ev, sıcak bir aile vermiş, onu bir yere ait kılmıştı. Ancak bir zaman gelmiş, verdiği her şeyi bir gecede, ansızın geri alarak adamı kuru bir ağaç gibi dımdızlak, ayazda bırakmıştı. Kemal, paslı bir bıçağın ucunda oyulan yanlarının sızısını ruhunun her yerinde duyuyordu. Saim Kırcalı bir evlat kaybetmişti – ki adamın acısını asla hafife almıyordu ama o, hem kardeşi gibi sevdiği en yakın arkadaşını hem babası gibi sevip saydığı adamı hem de... Kadın için dilinin ucuna kadar gelen onca kelimeyi zorlukla tutarak kendini tamamladı: Hem de Melike'yi kaybetmişti. Kadın, adam için bir sevgiliden çok daha fazlasıydı; ruhuna can diye üflenen esrarın ta kendisiydi.

Bir şekli, cismi, dokusu yoktu, boşluğun içinde benliğine şekil veren derin, aydınlık, ışıltılı bir şeylere benziyordu ama varlığını inkâr etmek mümkün olmuyordu. En azından Kemal, bunu yapmayı hiçbir zaman başaramamıştı. Melike'ye tam olarak hangi noktada böyle geri dönülemez bir şekilde âşık olduğunu, birlikte geçirdikleri tüm o zamanın içinde çentik atarak işaretleyebileceği tek bir ana sahip değildi; kadına her gün yeniden, tekrar tekrar âşık olması bir yana Melike, Kemal için, zamanı boyutlandıran esrarengiz bir şey gibiydi. Adam, kadını yeni baştan sevmemişti de, sevdiğini hatırlamıştı; zaten bildiği ama unuttuğu bir şeyi hatırlar gibi. Öylece, kendiliğinden, bir su yolunu bulup akar gibi ruhu ince ince kadına akarken, tek yapabildiği kadının, üzerindeki hâkimiyetine boyun eğmek olmuştu. Yenilmiş, teslim olmuştu öyle ki karşı koymayı aklına bile getirmemişti.

Aklından geçenler, onu memnun etmemişti. Kaşlarını çatarak gürültüyle iç çekerken nasıl göründüğü ile ilgilenmeye karar vererek boy aynasına yansıyan görüntüsünü inceledi bir süre. Renkli giyinmekten hoşlandığı söylenemezdi ama bugün nedense bilhassa simsiyah giyinmek istemişti. Kravatını, onu boğan bir şeymiş gibi gömleğinin yakalarında çekiştirirken omuzlarını geriye iterek duruşunu dikleştirdi. Saim Kırcalı ile karşı karşıya geleceği için gergin hissettiğini biliyordu ama anlam vermekte zorlandığı başka bir his, kalbinin altına yerleşerek göğüs kafesine baskı yapmaya devam ediyordu. Umursamamaya karar verdi. İç tarafına adının baş harflerinin işlendiği gümüş tabakasını ceketinin iç cebine yerleştirirken, kapının aralandığını fark ederek omzunun üzerinden kapının olduğu tarafa hızlı bir bakış attı.

MilatWhere stories live. Discover now