21/"Seni sevmeyi bırakamıyorum."

926 66 23
                                    

***

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

***

umpalumpalardan

***

Derin bir nefesle gözlerini kapatarak başını hafifçe arkaya attı. Çaresizliğin neye benzediğini şimdiye kadar çoktan öğrenmiş olduğunu düşünüyordu. Herkesten uzakta, rüyalarında bile Ali Kemal'i özleyerek geçirdiği tüm o günler boyunca çaresizliğin neye benzediğini öğrenmişti. Öyle olduğunu düşünüyordu. Bazı geceler, içinde bir yerin incecik sızladığını hissederek ansızın uyanırdı. Acemi bir telaşla bakışlarını odasının içinde gezdirip nerede olduğunu anlamaya çalışırdı. Bir anda her şeye yabancılaşır, büyüyen duvarların arasında küçücük kaldığını hissederdi. O zaman evde duramaz, anahtarını aldığı gibi kendini sokağa atardı.

Çoğunlukla henüz gün doğmamış olurdu; boş sokaklarda nereye gittiğini bilmeden yürüdükçe yürürdü. Durmaktan, bir an için bile olsa duraklamaktan korkarak, bu delilik halinin içinde dört dönerdi. Kurşunlardan kaçmaya çalışan bir suçlu gibi çaresizce, durursa kendine yakalanacağını bilerek adımlarını hızlandırırdı. Oysa ne kadar hızlı yürürse yürüsün, kaçmaya çalıştığı her şey, onu bir tuzak gibi kendine çekerdi. Çocukluğu Ali Kemal'e benzeyen kara gözlü, esmer bir çocuk görürdü mesela. Olduğu yere mıh gibi çakılıp kalırdı. Nefes almayı bile unutarak elini usulca kalbine bastırırdı. Adama dair tüm ayrıntılar, ömrüne öyle derinden işlemişti ki ne yapacağını bilemeden öylece beklerdi.

Bir anlık deli cesaretine sığınıp ülkesine giden ilk uçaktan bilet almayı aklından bile geçirmezdi. Ali Kemal'i aramayı, hiç değilse sesini duymayı, yüzünü bir kez daha görebilmek için susmak bilmeden yalvarmayı ya da bir an için gözlerini kapatıp kokusunun neye benzediğini hatırlamaya çalışmayı... Bunların hiçbirini değil istemek, aklına bile getirmezdi ve bunu, beyninin içinde bir bıçak gibi taşıyordu. Ona göre çaresizlik buydu; canı istediğinde adamı arayıp sesini duyamıyordu. Yüzüne görmeye ya da kokusunu aklına getirmeye cesaret bile edemiyordu. İnsanın, çok özlemekten de ölebileceğini adamın uzağındayken öğrenmişti.

Oysa şimdi yakınındaydı. İçinde beklediği arabadan inip caddenin karşısına geçtikten sonra asansörle çıkılacak beş kat, bir koridor boyunca atılacak birkaç adım ve cesaret edip çalacağı tek bir kapının ardında Ali Kemal vardı. Kadının hala amansızca adamı sevmeye devam etmesi dışında tüm bu zaman boyunca değişmeden kalan tek şey, Ali Kemal'in ona hala yasak olmasıydı ama artık umursamıyordu. Umursamıyordu çünkü evden kaçıp Blanca'nın yanına gitmesinin üzerinden henüz birkaç gün geçmişti ki babası, onu ziyarete gelmişti. İşin açığı, Melike adamı karşısında, üstelik de bu kadar sakin görmeyi beklediğini söyleyemezdi.

Sonradan anlamıştı, babası karşısına geçip de soğukkanlı bir katil gibi kelimeleri art arda namluya sürer gibi konuşmaya başladığında... Adamın sakinliği üzüntüden mi, pişmanlıktan mı, yoksa gururdan mı kaynaklanmıştı bilmiyordu ama Saim Kırcalı karşına geçip bir an bile tereddüt etmeden onu öldürme kabiliyetine sahip tüm o cümleleri peş peşe sıralamıştı. Ali Kemal denilen o hain zibidiyi korumak için aralarına girmiş olması sorun değildi. Babası, onu bu yaptığı için yeniden göndermeyi düşünmüyordu, isterse kalabilirdi. Çünkü adam birkaç gün önce, İshak Reisoğlu'nun çok hasta olduğunu öğrenmişti. Melike, duyduklarının şaşkınlığıyla sarsılıp düşecek gibi olunca yaşlı adam bir an için sessiz kalmıştı.

MilatWhere stories live. Discover now