14/"Hiçbir şey bilmiyorsun."

1.4K 125 66
                                    

***

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

***

mervee_metin

***

Melike derin bir nefes alarak aynadan yansıyan görüntüsünü incelemeye devam etti. Hastaneden çıkalı günler olmuştu. Düşündükçe hala gerçek olduğuna inanmakta zorluk çekiyordu ama Kemal, gün doğana kadar yanından ayrılmamıştı. Babasının hiç değilse bu kadarına izin vermesinin, onun için ödül mü yoksa bir çeşit ceza mı olduğuna ise bir türlü karar veremiyordu. Ödüldü çünkü Sinan'ın ölümünden sonra Kemal'i görebileceği son yerin bir hastanenin morgu olacağına neredeyse emindi. Öte yandan bu, babasının ona verdiği muhteşem bir ceza da olabilirdi çünkü Kemal'le geçirdiği saatler, daha fazlasını istemesine neden olmuştu.

Her şeye rağmen... Adamı öyle çok seviyordu ki onu gördüğü anda geriye kalan her şey birden bire önemini yitiriveriyordu. Melike sık sık kendisine, babasının Kemal'i öldürmek için yemin ettiğini hatırlatmak zorunda kalıyordu. Üstelik bunu yaparak, her seferinde ruhunu defalarca katlayıp sonunda onu kör bir bıçakla küçük parçalara bölüyormuş gibi hissediyordu. En nihayetinde ruhunu ya da ruhundan geriye kalan her neyse onu, işe yaramaz kâğıt kırpıkları gibi havaya savurması işten bile değildi. Sonra Melike, delicesine âşık olduğu bu adamın artık başka bir kadına ait olduğunu hatırlatmak zorunda kalıyordu kendine ki bunu yapmak en zoruydu.

Kendine bunu hatırlatırken canı öyle çok yanıyordu ki içten içe ölmeye başlamış gibi hissediyordu. Yine de can çekişen kalbi, ne olursa olsun Kemal'den taraf olmaktan bir türlü vazgeçemiyordu. Öyle ki yaptıkları nedeniyle adamı haklı çıkaracak nedenler bulmaya bile ihtiyacı kalmıyordu. Sinan'ın öldürülmesinden sonra, dünya üzerinde nefes aldığı süre boyunca Kemal'in hasretini çekeceğini biliyordu. İşin aslı, adam nefes almaya devam ettiği sürece, bu hasretin ateşiyle yanıp kavrulmaya da razıydı. Ama Kemal bu kadar yakınındayken onu hala özlemeye devam etmek, aşkından aklını kaçıracak gibi olmasına neden oluyordu.

Adama dokunmak için yanıp tutuşan ellerine söz geçirmek giderek zorlaşıyordu. Yalnız elleri de değil, bedenindeki her bir hücreyle Kemal'e muhtaç olduğunu hissediyordu. Adamın kokusuna, sesine, nefesine; dosdoğru söylemek gerekirse uzaktan uzağa gölgesini görmeye bile amansızca ihtiyacı vardı. Tüm bu ihtiyacın sebep olduğu sızı, içinde usulca çoğalırken derin bir nefes almaya çalışarak gözlerini kapattı. Şimdi bunları düşünmenin sırası değildi, bir an önce aklını toplaması gerekiyordu. Gözlerinin rengini muazzam bir biçimde öne çıkaran lacivert elbiseyi terlemiş parmakları arasında sıkarken, omuzlarını geriye iterek hızlıca duruşunu düzeltti.

Ardından, gayet iyi göründüğüne karar vererek açık bıraktığı saçlarını düzelttikten sonra ayakkabılarını giyip çantasıyla hızlıca odasından çıktı. İşleri ters gitmemesini umut etmekten başka yapabileceği bir şey yoktu, bu nedenle kötü ihtimalleri çabucak aklından uzaklaştırdı. Merdivenlerden indikten sonra salonda onu bekleyen Blanca'yla birlikte evden çıktı. Nereye gittiklerini sorduğunda Latife'yi birkaç beylik cümleyle geçiştirmişti. Gittiği her yere Gökalp'i de birlikte götürmesi gerektiğinden, babasının er ya da geç Ekrem'le görüşmeye gittiğini öğreneceğini tahmin ediyordu ama bu riski almaya değeceğini umut ediyordu.

MilatWhere stories live. Discover now