4/"Yamandır, vesselam."

2.8K 202 128
                                    

***

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

***

kubrasomuncu

***

Toprak yolun sonuna geldiğinde arabasını durdurarak, gözlerini direksiyonun üzerindeki jaguar simgesinden ayırmadan öylece bekledi. Adam telefonda bir şey söylememişti ama İshak Reisoğlu'nun onu neden çağırdığını az çok tahmin ediyordu. Bu dağ evinde yapılan kahvaltıların ne anlama geldiğini hepsi bilirdi. Yaşlı adamın, Melike'nin döndüğünü duyduğu için onları bir araya getirdiğini tahmin etmek, çok da zor olmasa gerekti. Yedi yıl önce de, onu Saim Kırcalı'nın elinden kurtardıktan sonra alıp buraya getirmişti. O geceye dair ayrıntılar ansızın çakıp kaybolan bir şimşek gibi zihninde görünüp kaybolurken, ürpererek gözlerini kapattı; titrediğinin, ruhundaki derin titreyiş ile başa çıkmaya çalışarak dişlerini sıktığının farkında değildi.

O uğursuz geceye dair hatırladığı ayrıntıların hiçbiri kendisiyle ilgili değildi. Ama Melike, onun o hırpalanmış, darmadağın, sararıp solmuş hali; çaresizliği, telaşı, tükenişi... Bazı geceler hala rüyalarına giriyordu. Adam, o geceyi çaresizce Melike'nin yüzünden okumuştu; kendi halini kesinlikle hatırlamıyordu. Oraya nasıl getirmişlerdi; kadın öyle tükenircesine yalvararak serbest kalsın diye ağlarken, onu nasıl zapt etmişlerdi; tüm çırpınmalarına rağmen Melike'yi kollarından sıkıca kavrayarak onu olduğu yere adeta çivileyen adama nasıl sabretmişti; nasıl olup da adamın, onun dokunmaya kıyamadığı kadının tenine acımasızca saplanan parmaklarını kırmadan durabilmişti? Hiçbir fikri yoktu. Melike'nin dışında hatırladığı tek şey, doğruca alnına doğrultulmuş silah ve Saim Kırcalı'nın namlunun gerisindeki öfkeli gözleriydi.

Günler sonra gözlerini, bu dağ evinde açmış; uyanır uyanmaz Melike'nin nasıl olduğunu sormuştu. Gittiğini söylemişlerdi. Saim Kırcalı'nın, başladığı işi tamamladığını düşünerek acı dolu bir gülüşle yorgun gövdesini yatağın içinde gerdiğinde; tüm kemiklerinin sızladığını hissederek acıyla soluklanmıştı. Gövdesi, adamın silahından çıkan kurşunla delinmemişti ama Saim Kırcalı, Melike'yi ondan söküp alarak ruhunda hiç kapanmayacak bir yara açılmasına sebep olmuştu. Yaşlı adamın cehennemi, evlat acısının yanına bir de evlat hasreti eklenerek yalnızlığının tam ortasına kurulmuştu. Kemal'in cehennemi ise bir çift mavi gözün derinliğinde alev alan ruhundan öte bir şey değildi. Melike'nin gidişi canını öyle derinden yakmıştı ki geriye kalan her şey önemini yitirmişti; oysa epey kötü dövülmüştü.

Yine de Saim Kırcalı'nın, onu öldürmek için ettiği yemini düşününce Melike'nin buradaki varlığının işleri daha içinden çıkılmaz bir hale getireceğinin farkındaydı. O zaman da, şimdi de... Gerçi kadının temelli dönüp dönmediğini bilmiyordu ama İshak Reisoğlu'nun, sabahın bir vakti onu buraya çağırmasından anladığı kadarıyla temelli dönmüştü. Üstelik dönüşü ile adamı, tamamen hazırlıksız yakalamıştı. Melike'yi dünya gözüyle bir daha göreceğini dair en ufak bir umudu yoktu, bunu hiç değilse kendine itiraf edebilirdi. Sıkıntıyla iç çekerken, böyle anlardan hep yaptığı gibi parmaklarıyla ince ince ensesindeki saçları düzeltti. Kadını öyle çok özlemişti ki göz göze geldikleri ilk anda, ruhunun derin bir sarsıntıyla, coşkun bir nehir gibi ona doğru akmaya başladığını hissetmişti.

MilatWhere stories live. Discover now