25.Bölüm ''Kaçırılma''

9.7K 582 123
                                    

litostu yazarken zevk almıyorum niyeyse aq küçükken hangi kafayla yazdım ben bu kitabı ya

Neyse başlıyoruz aşkolar

-

-

-

Kader ağlarını örmüyordu, örülen ipleri sanki olayların daha karmaşık olmasını istiyor gibi geri çözüyordu.

Belçim yanında oturan adam yüzünden midesi bulana bulana elindeki bıçağı ustalıkla kullanarak yemeğini yerken şuan burada oturup, kaçmadığına şaşırıyordu.

Ciddi anlamda rüyada falan olmalıydı, yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştu.

Toygar kafasında bin türlü soruyla  çebelleşirken masada Belçim'i fark etmemişti bile. Su içmek için kafasını kaldırınca gördüğü kızla yutkundu.

Belçim'i tamamen unutmuştu bu evindeki olaydan sonra. Belçim'le biraz ilgilenmesi gerektiğini fark ederek;

''Belçim sınava girecek misin?'' Belçim ona yöneltilen soruyla birden irkilerek elindeki çatalı sertçe tabağa düşürdü. 

Toygar'ı eskisi gibi göremiyordu. Bir katille aynı masada oturup, yemek yiyordu üstelik 

Toygar, Belçim'in bu halin kaşlarını çatarak baktı. Neden korkmuştu? Aklına gelen şeyle yutkundu. Onları duymuş olamazdı, değil mi?

Belçim sanki anlamış gibi durumu toparlamak amaçlı;

''Kusura bakma malum havalar soğudu halsizleştim. Evet, sınava gireceğim.'' Bu eve geldiğinden beri kurduğu en uzun cümle olabilirdi Belçim'in yanlış hatırlamıyorsa.

Toygar tabağının üstüne çatal ve bıçağını çapraz şekilde bırakarak yemeğinin bittiğini belirtti. Masanın üstündeki peçeteyle şekilli dudaklarını silip;

''Bugün dışarı çıkarsın birkaç adamımla kitap ve diğer şeyleri alırsın, sınava hazırlanmaya devam et'' Belçim dışarı çıkacağı için hevesle kafasını salladı.

Bu insanlardan uzak durması gerekiyordu artık. 

Aris bile daha iyiydi, en azından insan öldürdüğünü görmemişti. 

Belki de Aris haklıydı, elinde haksız olmaması için veya olması için bir neden yoktu ta ki düne kadar.

Cidden dev bir mikserin içinde insan mı parçalamışlardı? Aklına gelen olayla midesi tekrar kasılırken yutkundu. 

Yediği yemekten tiksinmeye başlıyordu.

Toygar'a cevap vermediği aklına gelince;

''Tamam yemekten sonra hazırlanırım.'' dedi. Ondan sonra ikisi de konuşmadı.  Belçim aklında kısa bir plan kurarken kendine gaz veriyordu.

Ya olacak ya olacak! Daha fazla burada kalırsa ölebilirdi, başkasını öldüren bir insan kendisine de  zarar  verebilirdi, sevgi, hoşlandı takıntılı şeylerdi. 

İnsan sevdiğine zarar vermez diye bir şey yoktu.

Zarar vermeyen sevdiğine de zarar vermezdi, haddini bildirmek ayrı zarar vermek ayrıydı. 

Belçim daha fazla bir şey olduğunu belli etmeyerek yemeğinin bittiğinin göstergesi olarak o da Toygar'la aynı şeyi yapıp, ayağa kalktı. 

Buradaki son günüydü, artık gitmesi gerekiyordu.

- - -

Belçim elindeki ayt matematik soru bankasına bakarken basım yılını inceliyor gibi yapıp, etrafına bakıyordu.

Ne olursa olsun babasının ne yapacağını, ne diyeceğini umursamadan evine gidecekti. Gerekirse lojmanda kalırdı ama bu adamların etrafında olmak istemiyordu.

Toygar ileride bir telefon görüşmesi yaparken Belçim elindeki test kitabını da önündeki sepete attı. 

Kafasını Toygar'a çevirip, bakarken gözlerini etrafta gezdirdi, çıkmak için yandan sanki kitap arıyormuş gibi yaparak uzaklaşırken kasiyerle göz göze geldi. 

Ona gülümseyip, yanda duran kitabı elinde aldı.

Elindeki kitabı incelerken altıncı sınıf Türkçe kitabı olduğunu görünce yüzünü buruşturarak geri yerine bıraktı. 

Kasiyer önüne dönünce gözden kaybolan Toygar'ı hiçe sayarak sepeti yanına bırakarak çıkışa adımladı.

Koşar adım giderken kapşonlusunun şapkasını kafasına çekip, kalabalık alışveriş merkezinde gözden kaybolmak için merdivenlere yöneldi. 

Yürüyen merdivende kendi yürüyerek inince diğer insanlar ona bakarken Belçim rahatsız olarak daha hızlı indi.

Gözleri çıkış kapısını ararken Toygar'ı gördü.

Onu görünce direkt yanda duran koridora girdi. Girdiği yer bebek emzirme odasıydı. Belçim oraya girince içeride bulunan kadın ürkü. 

Belçim kadını görünce gülümsedi rahatsız olmaması için sonra aklına gelen şeyle kadına dönerek;

''Telefonunuz var mı?'' dedi. 

Kadın çekingen bir şekilde çocuğunu dik tutarak, üstünü kapattı. Belçim böyle direkt, ayıp dinlemeden konuya girdiği için utansa da başka çaresi olmadığı için.

Çantasından çıkardığı telefonu Belçim'e uzatan kadınla Belçim hafif bir gülümseme sunarak köşeye çekildi. 

Hızlıca aramalara girip, aklında ezbere bildiği numarayı tuşladı. 

Telefonu kulağına götürürken açması için dua ediyordu. Telefon son kez çalarken telefon sinirli bir şekilde karşı taraftan açıldı;

''Ne var?'' Belçim, Can'ın sesini duyunca göz yaşlarını hakim olamayarak birkaç damla düşürdü.

''Can...'' Daha fazla konuşamamıştı. Can, Belçim'in sesini duyunca şokla gözlerini büyüttü.

''Yaşıyorsun?'' Ağzından birden çıkan kelimeyle Belçim şok olmuş bir şekilde durdu. Aklına gelen şeyle o Can'ın o Can olması aklında yer edinse de kafasını salladı.

Hayır dedi içinden, Can yapmaz.

Yine de telefonunu kapatıp, ona merakla bakan kadına uzattı.

''Teşekkür ederim.'' diyerek karşı tarafın cevabını beklemeden çocuk emzirme alanından çıktı. Aldığı nefes dar gelirken alışveriş merkezinin çıkışına doğru adımladı.

Evine gidecekti, sonrasında babasıyla konuşup, annesiyle yaşayacaktı. Ne olursa olsun her hayat şu yaşadıklarından iyiydi. 

Belçim alışveriş mekezinden çıkıp, otopark kısmından dönerken onu izleyen Aris'ten habersizdi.

Aris elindeki saate bakarak mırıldandı;

''Son üç dakika.'' dedi. Daha sonra Belçim'i süzdü. Üstündeki ince ceket ve pantolonu görürken kaşlarını çattı. 

Cidden birkaç gün o adamla kalmıştı ve ona iyi bakmamış mıydı? Hasta olacaktı! Aris sinirle kafasını iki yana yatırıp, çıtlattı. 

''Ben sana daha iyi bakacağım, emin olabilirsin.'' dedi. 

Elindeki saate bakarken üç dakikanın hızlıca geçmiş olduğunu fark etti. Oturduğu arka kapı otomatik açılırken Aris arabadan indi.

''Zaman doldu.''



BÖLÜM SONU

LİTOST (+18) 'Askıda' Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin