4| ALTIN KRALLIK

407 39 39
                                    



Bayramınız kutlu olsun!🖤

Bölüm şarkısı: Paloma-Only Love Can Hurt Like This.

***

***

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

***

Hayal ve gerçeklik arasındaki rüyalarımda sadece onların yüzleri vardı. Onların sesi, onların dokunuşu ve onların aşkı... Bunu bana neden yaptığını biliyordum çünkü zamanında o da bu ikilemde kalmıştı. O da Meredith'i sevmiş ama Negra'nın aklını çelmesine izin vermişti ve şimdi belki de benim de o yolda olduğuma inanıyordu.

Oysa ki ben böyle düşünmüyordum. Nera'nın zihnime girerek böyle oyunlar oynaması beni hiçbir şekilde etkilemiyordu çünkü onun sandığının aksine buz gibi duygulara sahiptim ben. Soğuk ve kırılmaz bu duygulardı beni ayakta tutan. O yanılıyordu ve yanılmaya da devam edecekti.

Sıcak, yoğun toprak kokusu ve huzurlu bir su sesi...

Gözlerimi açmadan önce duyumsadığım her şey bunlardan ibaretti. Büyük bir korku vardı içimde gözlerimi açtığımda karşılaşacaklarıma dair fakat beklediğim gibi olmadı. Beni ilk karşılayan gözlerimi kamaştıracak kadar yoğun bir güneş ışığı oldu. Gerçekte mi yoksa bir anıda mı olduğumu anlamam biraz zaman aldı. Zihnim durulmuş, kafamdaki o sesler ve anılar susmuştu. Dünya sanki huzura kavuşmuş, tüm kötülükler son bulmuş gibi gelmişti bir an.

Ama yapayalnızdım. Nemli bir toprağın üzerinde boylu boyunca uzanmıştım. Başımın altında beyaz, ince, ketenden katlanmış bir kumaş vardı. Tam yanı başımda, dalları rüzgârın hareketleriyle sallanan ve göğe uzanan büyük bir meşe ağacı vardı. Çok tuhaftı. Bütün bu sessizlik, kaosun bitmesi ve düşüncelerimin de susması beni daha da rahatsız etmişti. Kıyamet sonrası, evet, hayat tam şu anda kıyamet sonrası bir sessizliğe gömülmüş gibi gelmişti bana o an.

Dirseklerimi toprağa dayayarak oturdum. Önümde olabildiğince uzun, yeşil bir ova vardı. Yer yer çalılarla dolu, bazıları bodur ve bazıları yüksek ağaçların olduğu, kır papatyalarının bezeli durduğu çimenler güneşin yoğun ışığıyla parlıyordu. Solumda üzerini yeni yeni otlar bürümüş olan toprak patika yol, gürül gürül akan nehire doğru kıvrılarak ilerliyordu. Doğa, her zamanki olağanlığıyla yaşamını sürdürüyor gibiydi. Fakat bütün bunların dışında, bu korkunç huzurun tam ortasında ben huzursuzdum.

Meşe ağacının gövdesinden destek alarak doğrulduğum sırada başım dönmüştü. Sırtımı ağaca verip, ışığı ve sıcaklığı kemiklerime kadar işleyen güneşten birazcık kaçınmak umuduyla ağaca daha da bir sığındım. Gözlerimi kısarak etrafımı taramaya koyuldum. Uzaklarda belli belirsiz, küçük yapılar vardı. Burası her neresiyse yaşam belirtisi olduğu barizdi.

En son hatırladığım şey Efrah'ın ve Ritley Bonnevar'ın yüzüydü. Bir korku dalgası göğsümde varlığını belli ettiğinde ardımda kalan çalılıkta bir hışırdama duydum. Kendimi savunmak adına elimi öne doğru uzatarak hızla arkama döndüğümde neredeyse öldürecek kadar büyük bir alevle yakacak ve küle çevirecektim onu. Eğer son anda bileklerimi tutup avuç içlerimi kendinden uzaklaştırmasaydı...

SİYAHIN BİR HİSSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin