16| KAN VE GÜL

1.6K 149 119
                                    



Bölüm şarkısı: Peter Gabriel - My Body Is a Cage.

***

***

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

***

Soluk bir güneş ışığı, odadaki pencerenin kenarından yatağımın ayak ucuna düşüyordu. Kısık gözlerle, uyuyormuş izlenimi vermeye çalışıyordum. Belki de oda arkadaşlarımla yüz yüze gelmek istemiyordum, bilemiyordum ama işe yarayıp yaramadığı tartışılırdı.

Dün akşamki yemekten sonra Meredith o sofraya bir daha oturamayacağını, önemli bir işimiz olduğundan ayrılmamız gerektiğini söylemişti annesine. Tabi Leyna'nın bunların hiçbirini yutmadığına emindim. Meredith beni kendi evine getirmeyi teklif etse de, bunu istemedim. Aramızda tuhaf bir elektrik vardı. Bir türlü kabullenemediğim bu hayat şöyle dursun, Meredith'in yaptığı tüm bu iyiliklerin mutlaka bir bedeli olacağına inancım içimde baş göstermişti.

Sinirle yatağımda kıpırdandığımda aynı zamanda uyanık olduğumu da çok sevgili oda arkadaşlarıma belli etmiş olmalıydım ki karşı yatağımda dergi karıştıran -adını şu an hatırlayamadığım- kızıl gözlü İlk'lere ait cadı başını bana doğru çevirdi. Odada o, ben ve ranzasının üzerinde uyumakta olan çok güzel olduğunu anımsadığım sarışın bir kız daha vardı. Diğer ranzanın iki yatağı da boştu. Üst ranzamda biri olup olmadığına emin değildim.

Bacaklarıma dolanmış olan yorganı özenle sıyırıp yatakta doğruldum ve bir süre kendime gelmeye çalıştım. Tabi bu sırada cadının beni dikkatle süzdüğünün de farkındaydım. Esnedim ve pencereye doğru baktım. Soluk gün ışığı bile içimde birikmiş onca kasveti, karanlığı dağıtmıştı. Yatağımdan kalkıp pencereye doğru ilerlerken özellikle üzerimdeki bakışlara karşılık vermeyerek kafam önümdeydi.

İnce tülü aralayıp akademinin geniş bahçesine baktım. Yerler hâlâ ıslaktı. Bunu fark ettiğimde dün akşam yağmurun altında Meredith'in bana sarılması aklıma doluştu. Perdeyi çekerken hatırladığım anla burukça gülümsedim. "Bu binanın yıkılacağı gerçeği beni sarsıyor." Pencerenin önünde dururken bakışlarım bir anda bu sözleri üzerine cadıyı buldu. Kıvırcık, ateş gibi kızıl saçları darmadağınıktı. Üzerinde kadife pembe bir geceliği vardı. İri dudakları sanki yüzünde haddinden fazla şiş gibiydi ama bu, hoş duruyordu. "Sonuçta kaç kuşağın eğitildiği, kaç kralın geçtiği bir bina..."

Bu dikkatimi çekmişti işte. İlgiyle ona doğru döndüğümde yaslandığı duvardan doğruldu ve elindeki dergiyi kapatıp yanına bıraktı. "Kaç kuşağın?" diye sorduğumda ilgilendiğim için memnun bir yüz ifadesi yüzünde belirmişti bile.

"İlk varlıklardan beri ayakta bu bina." İlk varlıklar neydi? Bahsettiği şu değişik türler miydi acaba? "Ah, kim bilir ne anılar saklıyor bu taş duvarlar..." diyerek iç geçirdiğinde ister istemez hüzün doldum. Ona doğru ilerleyerek karşısında dikilip yatağındaki boşluğa baktığımda, oturup oturmamakta tereddüt ettiğimi anlamış olacak ki yana kayarak "Oturabilirsin." dedi bana.

SİYAHIN BİR HİSSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin