13| LAHZA

5K 309 205
                                    


Bölüm şarkıları: Orphaned Land - Brother.

Blackbriar - Arms of the Ocean.

***

***

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

***

"Korkuyorum."

Camları delmek istercesine sicim gibi yağan yağmurun uğursuz sesinden başka evde yankılanan bu ses anneme aitti. Çalı misali ipince olan baş parmağım yalnızca bir saniyeliğine önünde durduğum camın üzerinde titredi, daha sonra o da tıpkı cama vurup düşen yağmur damlaları gibi camın buğusunu dağıtarak aşağıya kaydı. Annemin sesindeki o his yansıması benim de içimdeki korkuyu uyandırmaya başlamıştı ancak ısrarla ona bakmak yerine dışarıda yağan yağmura bakmayı yeğliyordum. Çünkü... Çünkü ben de korkuyordum; yaşananlardan, yaşanacak olanlardan.

"Sorun yok, ben iyiyim."

Babam hep bir fırtınanın getirisi her zaman harabe olmaz derdi. Ona göre fırtınalara göğüs germek bir savaştan sağ çıkmakla aynı şeydi. Ne kadar çok fırtına atlatabilirsen, hayata olan bağın o kadar kuvvetli olurdu. Oysa ben buna katılmıyordum, fırtınalar her seferinde sizi daha fazla yaralarken, yaralarınızı sarmaya ne kadar dayanabilirdiniz?

Şimdi durup yeniden cama vurup intihar eden yağmur damlalarının camda telaşlı bir şekilde kayışlarını izliyorum da... Fırtınanın neferleri olan bu damlalarda bile bir hüzün gizliydi. Yok olacağını bile bile yıkmak için o fırtınanın bünyesinde olan zavallı yağmur damlaları... İnsan da böyleydi bana göre; öleceğini bile bile, çaresizce yaşayandı.

Korkak, aciz, zavallı.
Cesur, güçlü, yenilmez.

Seçimlerimiz ne olursa olsun, tek bir hakikat vardı; ölüm. Ölüm kapıyı çaldığında, korkunun, gücün ve diğer hiçbir şeyin bir önemi yoktu.

Bir flaşın patlaması gibi aniden kapkara gökyüzünde beliren çizgi çizgi şimşekler karanlığı sadece saliseliğine aydınlığına boyadı, daha sonra etraf yeniden karardı. Arkamı dönüp anneme baktığım anda iki eli alnına kapanmış ve dirseklerini yemek masasına dayamış bir şekilde çehresini masada duran telefona çevirmişti. Aynı saniyelerde büyük bir gürültü koptu çakan şimşeğin getirisi olan ve mutlak karanlık, bulunduğumuz anı yuttu.

"Anne..." dedim cılız sesimle. "Anne, elektrikler kesildi!" Karanlık, sesimi de yok ediyordu sanki. Korku dolaşıyordu karanlığın içerisinde ve beni arıyordu, bu duyduğum sessizlik korkunun mu ayak sesleriydi?

"Hakan, yalvarırım kendine dikkat et!" Annem, bağırışımı duymamıştı ve belki de önemsememişti. Çünkü onun dünyası zaten iki yıldır bu karanlıkla baş etmekle geçiyordu, nasıl beni önemserdi? Oysa ben çocuktum, bana hep aydınlık anlatılır ve aydınlık sevdirilirdi. Şimdi bu karanlık, beni nasıl korkutmazdı?

SİYAHIN BİR HİSSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin