Bölüm 11: Kaosun İçinde

5.5K 308 6
                                    

Helikopter kalktıktan birkaç dakika sonra kulaklıktan Çelebi'nin sesi kulağıma doldu. "Bu ikisinin sorumluluğu sende." Bu sırada askerleri işaret ediyordu. "Orada başlarına herhangi bir şey gelirse bu senin sorunun olacak." Başımı ona çevirdim. Gözlerini göremiyordum ama bakışlarının yakıcı temasını üzerimde hissediyordum. "Anlaşıldı."

"Sen niye bu kadar huysuzsun ya?" Selim diğer yanımdan konuştuğunda bakışlarımı ona çevirdim. Selim'in söylediklerine karşı Çelebi ağzının içerisinde anlamadım şeyler söylendi. Selim yeniden bir şey söylemek için ağzını açtığında adını henüz bilmediğim asker yalandan öksürerek onu uyardı. Selim bu uyarıyı almış olmalı ki bir şey söylemeyip arkasına yaslandı. 

"Bölgeyi biliyor musunuz?" Çelebi'nin sorusuna adını bilmediğim asker cevap verdi. "Avucumuzun içi gibi." Çelebi'nin derin bir nefes aldığını duydum. "En azından endişelerimizin birinden kurtulmuş olduk. Yola siz öncülük edersiniz." Asker başını sallayarak onayladı. "Riskli bir bölgeden geçeceğiz. Bir güvenli bir de hızlı yol var. Hangisini tercih edersin?" 

"Hızlı olmamız gerek." Sinan konuştuğunda Çelebi bir süre duraksadı. Daha sonra bana döndü. Bir fikir belirtmemi beklediğini biliyordum. Adını bilmediğim askere dönüp sordum. "Bu hızlı yolun riski ne?" Hemen cevap verdi. "Açıkta olacağız."

"Güvenli yolu kullanırsak hedefe varmamız ne kadar sürer?" Soruma yine hızla cevap verdi. "Aşağı yukarı iki saat. Koşarsak daha az." O kadar zamanımız olmayabilirdi. "Hızlı yol ne kadar sürer?" Cevabı yine gecikmedi. "Yarım saat, en kötü ihtimalle bir saat." Birkaç saniye sustu ve sonra konuşmaya devam etti. "Hızlı yolda dere yatağındaki harap olmuş bir köyün içerisinden geçeceğiz. Terk edilmiş evler teröristlerin saklanmasına müsait. Güvenli yolda ise köyün etrafından dolaşmamız gerekecek. Bu da yolumuzun biraz dışına çıkacağız demek." 

"Daha önce hızlı yolda saldırıya uğradığınız oldu mu?" Kafasını iki yana salladı. "Bizim tim o yolu hiç kullanmadı. Yiğit komutanım için timin güvenliği her şeyden önce gelir." Söylediklerinin ardından gözlerimi kıstım ama tabi ki onlar bunu görmedi. "Yani aslında köyün içerisini o kadar da iyi bilmiyorsunuz." 

Selim hızla cevap verdi. "Beraber keşfederiz." Bakışlarımı ona çevirdim. "Komutanıma hep o yoldan geçelim, belki şansımız yaver gider şu dünyadan iki üç pislik temizleriz derim ama yok, dinlemedi beni hiç. Belki beraber yapmak nasip olur." Sözleri bitince yüzüne kocaman bir sırıtma yerleşti. 

Çelebi'ye dönüp konuştum. "Güvenli yoldan gidelim derim." Diğer yanımda oturan Selim'in itirazlarını duymazdan geldim. "Gerekirse koşarız." Daha sonra Selim'e geri döndüm. "Kusura bakma Selim, oraya bir an önce ulaşmak istediğini biliyorum ama bu konuda komutanının yargısına güveneceğim." Benim sözlerimin hemen ardından Çelebi konuştu. "Güvenli yoldan gidiyoruz o zaman."

Helikopter bizi bıraktıktan sonra yürüyüşümüze başladık. Bir saatten daha uzun bir süredir karanlığın içinde yürüyorduk. Hızlı adımlarla hala adını bilmediğim askerin hemen arkasından ilerliyordum. Bazen adımlarını yakalamak zor oluyordu, benden daha hızlı yürüyordu ama bu konuda sızlanmaya hakkım yoktu. Elimden geldiğince hızlı yürümeliydim. 

Her ne kadar gözlerim karanlığa alışmış olsa da hala etrafı görmek çok zordu. Tek ışık kaynağımız aydı ve bazen bulutlar ayın ışığını kestiğinde görmek daha da zorlaşıyordu ama önümde yürüyen asker sorun yaşamıyor gibiydi. Daha önce bu yollarda yürüdüğü belliydi. 

"Bu benim ilk sınır dışı görevim." Önümdeki asker bana dönüp baktı ama adımlarını yavaşlatmadı. Yeniden önüne döndüğünde konuşmaya başlamıştı. "Bunu sakın Selim'e söyleme. Arkası kesilmeyen sınır dışı görevleri hakkındaki anılarını dinlemeye gücümün yeteceğini sanmıyorum." Güldüm ve arkama dönüp sıranın arkasında Sinan ile fısıldaşarak konuşan Selim'e baktım. Yürüyüşe başladığımızda Çelebi'yle konuşmaya çalışmıştı ama Çelebi ustaca onu Sinan'a yönlendirmişti. O zamandan beri fısıldayarak konuşmasını ara ara duyuyordum.

SESSİZ SİPERWhere stories live. Discover now