Bölüm 26: Gizli Hisler

5.3K 369 23
                                    

Mutfakta herkes farklı yönlere dağılırken Güneş'le konuşmak için ona yöneldim ama o Savaş'ı kolundan tutup çekiştirerek gözden uzaklaştı. Aynı Ayaz gibi ben de giden ikilinin arkasından baka kaldım. Neler döndüğünü henüz bilmesem ve ters bir tepkiyle karşılaşacağımdan emin olsam da Ayaz'ın yanına gidip onu teselli etmek istiyordum. Bu isteğe karşı koymam zor olmuştu.

Hala Ayaz'ın üzerindeyken bakışlarım, Güneş'in hiç Ayaz'ın sevdiği şeyi yapmaktan bahsetmediğini fark ettim. Yiğit ve Doğu'nun sevdiği el açması böreği yapamayacağını söyleyip nedenini açıklamıştı ama Ayaz için bunu bile yapmamıştı. Ayaz'ın kırıldığını görebiliyordum ama Güneş, tüm ilgisi Savaş'ın üzerindeyken bunu fark edemiyordu. 

Güneş'in karmaşık bir yapısı olduğunu her dakika daha da iyi anlıyordum. Kafa karıştıran hareketlerini ön görmek zordu. Sadece biraz önce, dün gece olanlar yüzünden ağlayacak haldeyken şimdi mutlu görünüyordu. Tabi ki mutlu olduğu için sevinmiştim ama bu kadar hızlı duygu değişimleri yaşıyor olması garip geliyordu. Savaş ya da Ayaz'ın burada olması ona iyi gelmişti ama hangisinin iyi geldiğinden emin değildim. Ayrıca Ayaz'dan hoşlandığını da söyleyebilirdim ama Savaş varken Ayaz'ı rahatlıkla geri plana atabiliyordu.

"Yeşim?" Gözlerini dikmiş beni izleyen Yiğit'e baktım. Güneş beni resmen Yiğit'in kollarına atmıştı. Bu konuda ne hissetmem gerektiğinden de emin değildim çünkü bunu yaptığı için Güneş'e kızsam da Yiğit'e doğru adımlarken heyecanım tüm vücuduma elektrik akımları yayıp bu kızgınlığı unutmamı sağlıyordu. Sonunda yanına ulaştığımda dudaklarını ıslattı ve konuştu. "Buzdolabından sebzeleri alalım."

O arkasını dönüp yürümeye başladığında sessiz sedasız peşine takıldım. Yürürken gözlerimi geniş omuzlarında, kaslı kalçalarında ve uzun bacaklarında gezdiriyordum. Bir heykeltıraşın elinden çıkmış gibi görünen bedenini zihnimin içerisinde bağıra çağıra methediyordum.

Mutfağın içindeki büyük dolabın yanına ulaştığımızda dolabı açtı ve içinde gözlerini gezdirdi. O sebzeleri çıkarırken yanında sessizce bekliyor ve gözlerimi beğeniyle üzerinde gezdiriyordum.

Beklemediğim bir anda bana döndü ve ben yüz ifademi onun bana dönüşü kadar hızlı bir şekilde kontrol altına alamadığım için bakışlarımı yakaladı. Dudaklarının kenarı kıvrıldı ve buzdolabının içerisinden sebzeleri çıkarırken mırıldandı. "Hiçbir zaman farkı anlayamıyorum biliyor musun?" Susup devam etmeyince sormamı beklediğini anladım. Ben sormadığım sürece devam etmeyecekti. Buzdolabının kapağını kapadı ve yanımdan geçip tezgaha doğru ilerledi. O, sebzeleri tezgaha bırakırken derin bir nefes alıp sordum. "Neyin farkını anlamıyorsun?"

Dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi. "Birisi senin bana baktığın gibi baktığında, beni öldürmek mi istiyor," Gömleğini yavaşça üzerinden çıkarırken bu sefer de gözlerim esneyip gerilen kol kaslarına kaydı. "Yoksa o bakışlarla beni soymak mı istiyor, bir türlü anlayamıyorum."

Söylediği kelimeler ile şaşakaldım. Daha sonra ise gülmeye başladım. "Gerçekten bunun farkını anlayamıyorsan, vay haline." Gülmeye devam ettim. Yüzümdeki gülümseme hala yerini koruyorken dudaklarımı ısırdım. "Ya bakışlarım, seni öldürmek istediğime işaret ediyorsa?" Daha sonra ellerimi teslim olur gibi havaya kaldırdım. "İhtimaller dahilinde konuşuyorum. Bu bir tehdit değil yani."

Yiğit, tezgaha bıraktığı meyveleri suyun altından geçirirken söylediklerime sesli bir şekilde güldü ve ortaya çıkan ses ile kısa bir süreliğine dikkatim dağıldı. "Beni öldürmek isteyen ilk kişi olmazsın. Baş edemeyeceğim bir şey değil." 

Yutkundum ve sordum. "Peki ya bakışlarımla seni soymaya çalışıyorsam, o zaman ne yaparsın?" Yüzündeki gülümseme dağıldı. Bakışlarını gözlerime dikti ve cevap verdi. "İşte bu bir ilk olur." Dudaklarının kenarı kıvrıldı. "Demek istediğim, senin gibi birisinin bana öyle bakması bir ilk olur."

SESSİZ SİPERWhere stories live. Discover now