Bölüm 35: Gizli Müttefik

3.6K 377 32
                                    

Sabah çok erken bir saatte görevliler kahvaltıyı getirince uyandım. Hava daha tam olarak aydınlanmamıştı. Muhtemelen uyumamın üzerinden de çok geçmemişti. Uyandıktan sonra lavaboya girdim ve ihtiyaçlarımı karşıladım. Omzumun hali hareketlerimi yavaşlatıyordu. Hareketlerimin yavaş olması nedeniyle lavaboda normalde harcadığımdan daha fazla vakit harcamış olmama rağmen elimi yüzümü yıkayıp lavabodan çıkarken daha uyku sersemliğini üzerimden atamamıştım.

Güven ve Savaş hala uyuyordu. Odadaki ışıkları açmış olmamız onları rahatsız etmemiş gibi görünüyordu. Halit ise cam önüne kurulmuştu ve bakışlarını yeni yeni aydınlanmaya başlayan sokaklarda gezdiriyordu. 

Masanın üzerine bırakılan kahvaltıya yöneldim. Aç hissetmiyordum ama öğle yemeğine daha çok vakit olduğu için atıştıracaktım. Yine de hepsini tek başıma yemem mümkün değildi. Bakışlarımı camın önünde oturan Halit'e çevirdim. "Aç mısın?" 

Halit ilk başta sorumu üzerine alınmadı. Sorumun kendisine yönelik olduğunu anlayıp bana dönmesi birkaç uzun saniye aldı. Gözlerini üzerimde gezdirip kısa ve net bir cevap verdi. "Hayır."

"En son ne zaman yemek yedin?" Yatağa yerleşip, deve boynu olarak adlandırılan yemek masasını yatağa doğru çektim. Halit bu sırada cevap verdi. "Dün akşam." Bakışlarımı yeniden ona çevirdim. Burada geçirdikleri süre zaafında Savaş ve Halit hiç yemek yememişlerdi. Tahminimce buraya gelmeden önce karargahta yemişti akşam yemeğini.

"Şimdiye kadar acıkmış olmalısın. Gel beraber yiyelim." Halit bakışlarını yeniden camdan dışarıya odaklarken cevap verdi. "Aç değilim. Yine de teklifin için teşekkür ederim." Son cümlesini ağzının içinde mırıldandığı için zor anlamıştım. Bana teşekkür ediyor olmak hoşuna gitmiyor olmalıydı ama kibarlığından da ödün vermiyordu.

"Sen bilirsin. Her hâlükârda hepsini yiyemeyeceğim ve bunların çoğu kalacak." Paketli ekmeği açıp ekmekten bir parça kopardım. Kare biçiminde kesilmiş peynirden bir parça alıp çiğnemeye başladım. Aç olmadığım için lokmalarımı ağzımın içerisinde çevirip duruyordum.

Halit'in gelip karşıma oturması birkaç dakika aldı. Ekmekten bir parça kopardığında hafifçe gülümsedim. Zeytinlerden birini alıp ağzına atarken konuştu. "Ziyan olmasın diye yiyorum." Bir açıklama yapma amacıyla bunu söylemişti ama benimle kahvaltı yapmasını istiyorken hangi amaçla gelip karşıma oturduğu benim için önemli değildi.

Halit ve Murat, timde iletişime en az geçtiğim kişilerdi. Onları tanımak için diğerleriyle olduğu kadar şansım olmamıştı. Yakında görev bitecekti ama öncesinden onu tanımaya çalışmam sabırsızlığımdan kaynaklanıyordu. Dün akşam Halit'in kızıyla olan konuşması, içimde uzun zamandır uykuda olan bir kısmı uyandırmıştı.

Küçükken, bir babaya ve anneye sahip olmanın nasıl bir şey olabileceğini birçok kez hayal etmiştim. O zamanlar tek istediğim bir ebeveynin güvenli kollarıydı. O kadar çok özlem duyuyordum ki varlıklarına, onları her seferinde farklı yüzler ile rüyamda görürdüm. Rüyamda annem ve babam beni almak için gelmiş olurlardı ve onlarla beraber mutlu bir şekilde eve dönerdim. Uyandıktan sonra sanki o rüya gerçekten yaşanacakmış gibi bir beklentinin içerisine girerdim. Gelmeyeceklerini anlamam biraz vakit almıştı.

Sonra onların yerine birilerini koymaya çalıştım. İlk başta bu kişi yurt müdürüydü. Otoriter ve mesafeli olan müdür, farkında olmadığı beklentilerimi karşılayamaması nedeniyle beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Keşke o hayal kırıklığı ile bu arayışıma bir son vermiş olsaydım, diye görevimin ilk yıllarında çok kez pişmanlık hissetmiştim.

Hayatım boyunca yaptığım en büyük hataydı, benim için asla var olmamış birisinin yerine başka birisini koymaya çalışmak. Çünkü kimse, asla var olmamış birisinin kafamda oluşturduğum özelliklerini karşılayacak kadar mükemmel değildi ve ben gitmiş, olabilecek en kötü seçeneği babamın yerine koymaya çalışmıştım. 

SESSİZ SİPERWhere stories live. Discover now