Bölüm 40: Sırların Sonu

3.8K 347 27
                                    

Yiğit, kadının ayaklarının çıplak olduğunu fark ettiğinde onun dinlenmek için askeri araca doğru ilerlemesini izliyordu. Hala arabanın açık olan farları sayesinde de gerisinde kanlı ayak izleri bıraktığını görebilmişti. Yeşim yaşananlardan sonra bir enkaz haline gelmişti, bir de bu halini görmek Yiğit'in içini zaten olduğundan daha çok burkuyordu.

Yiğit bir asker olarak yapması gereken işlerin farkındaydı. Bir dostun acısını çekiyorken biraz araya en az timindeki askerleri kadar ihtiyaç duyuyordu ama aynı acı onu çalışmaya da güdüleyen şeydi. İçeriye timiyle beraber girmesi gerekiyordu ama Yeşim'i bu halde gördükten sonra bir asker gibi hareket etmeyi bırakmak ve gidip kadınla ilgilenmek istiyordu. 

Çoktan destek kuvvetlere haber vermiş ve Aslan ile içerideki yaralılar için, eğer hala içeride yaşayan birisi varsa, ambulans çağırmıştı. Bundan sonraki yapılacakları Doğu'nun komutasına bırakmaya karar verdi. 

Kadının yanına gitmeden önce Doğu'ya dönüp hızlıca talimat verdi. "Doğu, keşfe sen liderlik et. Gözünüzü dört açın, kimsenin başına bir şey gelmesini istemiyorum. Destek gelince hemen gideceğiz zaten." Kadına doğru ilerlerken arkasında kalan Doğu'nun onay verdiğini duydu.

Yiğit, Yeşim'in yanına ulaşınca dalgın olan kadını korkutmamak için koluna hafifçe dokunarak varlığını belli etti ve Yeşim ona döndüğünde kadını hızlı hareket ederek kucağına aldı. Kadının şaşkınlıkla ciğerlerine keskin bir nefes çektiğini duydu ama kadın daha sonra teslimiyetle başını omzuna yasladı.

"Senin yapacak işlerin yok muydu?" Yeşim'in kısılmış sesini zorlukla duydu. "Şu anda en önemli işimle ilgileniyorum." Yeşim'in dudakları olumlu duyguların izinden uzak bir şekilde yukarıya doğru kıvrıldı. "En önemli işin ben miyim?" 

"Ağlamanı görmenin tecrübe ettiğim çoğu şeyden daha fazla canımı yaktığını fark ettiğim andan beri öylesin." Kadının duyduğu sözlerin ardından gözleri doldu ve yüzünü gizleme ihtiyacıyla başını kollarının arasında olduğu adamın boynuna gömdü.

Yeşim'in gözyaşının boynunda ıslak bir iz bıraktığını hisseden Yiğit onun aklını dağıtmak için konuştu. "Taşlar ayaklarının altını kesmiş olmalı, arkanda kanlı izler bırakıyorsun."

Yeşim'in burnunu çekti ve yüzünü gizlediği yerden çıkardı. Bakışları ayaklarına doğru döndü ve üstünkörü ayaklarına bakıp Yiğit'e döndü. "Fark etmemiştim. Daha büyük yaralarım varken oradakiler sinek ısırığı kadar bile canımı yakmıyor." 

Yiğit, ilk başta kadının bunu mecazen söylediğini düşünmüş olsa da omzunda birikmiş olan kanı fark etti. O kanının vücudunun her yerinde olduğu gibi başkalarına ait olduğunu sanmıştı ama şimdi anlıyordu ki çok fena yanılmıştı. "Dikişlerin patlamış Yeşim. Omzun kanıyor."

Kadın nefesini dışarıya bırakırken başını adamın omzuna yasladı ve başını aşağı yukarı sallayıp konuştu. "Aslan'ı yumruklamak daha kötü bir hale getirdi." 

Yiğit, Yeşim'i yanına geldikleri askeri aracın arka taraftaki yolcu koltuklarına bıraktı ve sordu. "Ondan önce farkına varmış mıydın?" Yiğit bir cevap için bekledi ve Yeşim sessiz kalınca bir cevap almış kadar da oldu. Başka bir zaman olsa bu konuda onunla konuşabilirdi ama kadının ne kadar kırılgan bir durumda olduğunu biliyordu ve üzerine gitmek gibi bir niyeti yoktu.

Yaranın durumunu daha iyi görebilmek için araç içindeki ışığı açtı ve Yeşim'e dönüp omzundaki, kuruyarak yaranın üzerine yapışan elbisesinin askısını kenarlarından yavaşça kaldırarak aşağıya çekti. Kurumaya yüz tutmuş kanı açılmış yarasındaki kanamayı durdurmak üzereydi ama hala ince hatlar halinde kan sızmaya devam ediyordu. 

SESSİZ SİPERWhere stories live. Discover now