Bölüm 32: Koruma Talebi

4.9K 384 31
                                    

Sanki bir an için gözlerimi kapamış ve hemen ardından başka bir yerde gözlerimi açmış gibi hissediyordum. Daha nerede olduğumun tam olarak farkına varamamışken tanıdık bir ses konuştu. "Bunu daha bu sabah izledin. Tekrarını koymuşlar." 

"Ne olmuş yani?" Başka bir tanıdık ses yanıt verdiğinde bu seslerin kime ait olduğunu hatırlamak için kendimi zorladım. İlk sesin sahibi yeniden konuştu. "Değiştir şunu, başka bir şey izleyelim." Omzumdaki gerginliği yok sayarak başımı çevirdim ve Selim'i gördüm. Selim benim ona baktığımı fark etmedi ve diğer kişiye yönelik konuştu. "Ama ben bunu izlemek istiyorum."

Onun bakışlarını takip ederek başımı diğer tarafa çevirdim ve bu sefer de Doğu'yu gördüm. "Selim değiştir şunu. Bunu yine izlemeyeceğim." Selim yenilgi ile homurdandı ve elindeki kumanda ile kanalları değiştirirken sordu. "Ne güzel Rafadan Tayfa izleyecektik. Hayri bu bölümde kaybolan köfte tarifini yeniden oluşturuyordu. Yarım ekmeğin arasına bir tanecik köfte koyarak dünyanın ekmeğini yiyordu tek başına." O hala çizgi film hakkında konuşmaya devam ederken Doğu sözünü kesti. "Burada dur."

Bakışlarım yattığım yatağın hemen karşısında olan televizyona kaydı. Haber kanalındaki spiker bir bombalı saldırının ayrıntılarını veriyordu ve onu dinlerken hafızamdaki boşluklar tamamlandı. Neler olduğu zihnime birer birer süzülürken televizyonda gösterilen fotoğraflara baktım. Sevda, Ferit ve Aslan beyin gönderdiği korumalardan dördünün görüntüsü kayboldu ve yanan arabaların yanında elinde silahla yürüyen saldırganın görüntüsü çıktı bu sefer de. 

Görüntü yeniden değişti ve spiker ayrıntıları vermeye devam ederken Selim konuştu. "Baş sağlığı diliyorlarmış. Lan bu ölenler terörist, ne baş sağlığı. Gebersin piçler." Buna sesimi çıkarmadım. Ne Sevda'nın ne de Aslan'ın adamlarının ölmüş olması umurumda değildi. Ferit'in, kendi ellerimle canını almış olmam bile rahatsız etmiyordu beni. Dünyadan birkaç tane pislik eksilmişti ve bundan memnundum.

Haber değişti ve bazı şehirlerde olan kaza haberlerinden derlemeleri yayınlamaya başladılar. Bu sırada kaşlarımı çatıp odada olan iki adamın üzerinde gezdirdim bakışlarımı. Anestezi etkisinden olsa gerek, onların neden burada olduğunu daha yeni sorgulamaya başlamıştım. Doğu onları incelediğimi fark eden ilk kişi oldu. "Sonunda uyandın demek."

Selim'in başı da bana doğru döndüğünde sordum. "Sizin burada ne işiniz var?" Doğu cevap verdi. "Ne işimiz olacak? Sana refakat ediyoruz işte." Bu söylediği ile kafam daha çok karıştı. "İyi de, neden siz refakat ediyorsunuz?"

Doğu "Saldırı yüzünden koruma teklif ettik ve babacığın kabul etti. Buradaki bütün korumaları kendi yanına aldı ve seni koruma işini de bize bıraktı." derken alaycı bir ifade takınmıştı. Doğu'nun aksine Selim konuşurken daha ciddi bir ifade taşıyordu. "Göt korkusu böyle bir şey işte." İstemeden güldüm. 

Mehmet bey çelişkilerle dolu bir adamdı. Bana kızım deyip bir aile olduğumuzu sık sık vurgulamasına rağmen konu böyle bir şeye geldiğinde beni kolayca geride bırakabiliyordu. "Babam buraya geldi mi hiç?" Doğu kafasını iki yana sallarken konuştu. "Hayır. Onunla telefonda konuşup, anlaştık."

"Hiç koruma yok mu şimdi hastanede?" Diğerleri umurumda değildi ama Çelebi ve Sinan'ın nerede olduğunu bilmek istiyordum. Doğu "Üç koruman hastanede." dedi. Selim aslında kimi merak ettiğimi anlamış olmalı daha detaylı bilgi verdi. "Sinan kafa travması yüzünden gözetim altında. Yanında da Çelebi ve Polat var." 

"Eğer merak ediyorsan, Çelebi saldırganı elinden kaçırmış." Doğu konuşurken başımı ona çevirdim. Yatarken, biri sağımda biri solumda olduğu için onlar konuştukça başımı bir sağa bir sola çevirip duruyordum. Onlara yattığım yerden böyle bakmak boynumun ağrımasına neden oluyordu. 

SESSİZ SİPERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin