Bölüm 22: Kırmızı Nokta

5K 319 3
                                    

Genç kız mezarlıktan sonra adamla beraber onun evine gitmişti. Şu ana kadar her şey istediği gibi gidiyordu. Adamla konuşmuş ve ona üzerinde çalıştığı yalanlarını söylemişti. Aylardır sokaklarda olduğunu, gidecek hiçbir yeri olmadığını söylediğinde adamın yüzündeki gözle görülür değişikliği fark etmişti. Adam, genç kıza acımıştı ama genç kız adamı acınacak bir duruma sokmaya hazırdı. "Başka çarem olsaydı asla sana gelmezdim Mehmet amca. Sana yük olmak istemem." Adam elini kızın omzuna koydu. "Öyle söyleme. Geldiğin için mutluyum. Artık burası senin de evin. Hizmetlilerle hemen konuşayım sana oda hazırlasınlar. Sonra da beraber akşam yemeğini yeriz." Genç kız başıyla onaylayınca adam oturduğu yerden kalktı ve hizmetlilere haber vermek için gitti. Genç kız onun uzaklaşmasını izledi ve sonra kendi kendine mırıldandı. "Yaptığın her şeyin cezasını çekeceksin. Seni mahvedeceğim Mehmet Kaan Korkmaz."

***

Yaptığı teklife balıklama atlayıp kabul etmek istiyordum. Ne de olsa yıllardır aradığım fırsat buydu. Yılanın başına ulaşma şansını veriyordu bana. Ama zaten Yiğit'e kendimi tutuklatırken kimseye danışmayıp kendi başıma hareket etmiştim. Bu teklif her ne kadar güzel olsa da, teklifi Çelebi ve Sinan'a, ayrıca tüm ipleri elinde tutan Başkan'a danışmadan kabul etmeyecektim. Kitabına göre ilerleyecektim bu sefer.

Yan yana duran Çelebi ve Sinan'a döndüm. En küçük hareketlerini yakalamak için hazırda bekliyordum. Ne düşündüklerini bilmek istiyordum. Benim gibi onların da bu fırsatın reddedilemeyeceğini düşündüklerine emindim ama altında başka nedenler arıyor da olabilirlerdi. Şüpheleri olduğuna emindim ama yüzlerinden hiçbir şey okunmuyordu. Onlarla yalnız kalıp konuşmam gerekiyordu.

Mehmet Bey'in, Çelebi ve Sinan'a uzun uzun bakmış olmamdan şüphelenmemesi için ikisine yönelik konuştum. "Arabaya geçin." İkisi de yavaş hareketlerle arabaya geçerken bu bir ömür kadar uzun gelmişti sanki.

Kendime açık bir kapı bırakmak adına Mehmet Bey'e dönüp konuştum. "Hala seni affetmiş değilim. Ama bunu biraz düşünmek istiyorum. Daha sonra konuşuruz." Cümlemi bitirir bitirmez arabaya yöneldim ve kapıyı açıp bekledim. Ona biraz umut vermekte sakınca yoktu bu yüzden onu umursuyormuş gibi konuştum. "Ayrıca dışarıda bir tehdit söz konusuyken gerçekten buraya kadar tek başına mı geldin? Hemen fabrikaya geri dön." 

Arabaya binerken arkamdan konuştuğunu ve sesindeki umutlu tınıyı duydum. "Her zaman ki gibi temkinlisin." Kafamdan geçenleri, onun hakkındaki düşüncelerimi duysa buna temkinli olmak demezdi. Aslında gerçekten tehdidi yapan kişinin kurbanı olmasını istemiyordum. Önce adalet karşısında gizlisi saklısı olmadan hak ettiği cezayı almalıydı. Herkes onu ve yaptığı şeyleri bilmeliydi. Af dilenmeliydi ve yaptığı her şeyi düşünüp, bu dünyada acıyı ve kederi kalan ömrünün her anında hissetmeliydi. Öylece ölüp giderse bunların hiçbiri olmazdı.

Araba yeniden hareket geçtiğinde dikiz aynasından giderek uzaklaştığımız adamı izledim ve sonra Çelebi ve Sinan'a döndüm. "Ne düşünüyorsunuz? Ne yapmalıyız?"

"En başından beri ulaşmak istediğimiz kişi Gölge Bey. Elimize böyle bir şans geçmişken şimdi bırakamayacağımızı düşünüyorum." Sinan'ın söylediklerine başımı salladım ve sürücü koltuğunun yanındaki yolcu koltuğunda oturan Çelebi'ye döndüm. "Peki ya sen ne düşünüyorsun?"

Çelebi dirseğini camın kenarına yasladı ve elini çenesine götürdü. Bir süre sessiz kalıp düşündü ve parmaklarını nezarethanede hafifçe uzamış olan sakallarının üzerinde gezdirdi. Birkaç dakikanın ardından konuştu. "Başkan'la görüşmeliyiz." Cebinden telefonunu çıkardı ve arama yaptı. Sesi dışarıya verip Başkan'ın telefonu açmasını beklerken hepimiz sessizdik. Telefon açıldı. "Önce hayaller ölür," Çelebi karşılık verdi. "sonra da insan." Bizim işimiz hayalleri yaşatmak.

SESSİZ SİPERWhere stories live. Discover now