8. BÖLÜM - YABANCI VE YALNIZ

818 109 39
                                    

    Ay Sarayı'na geri döndüğümüzde bu defa her zamanki gibi benim odamda değildik. Bu defa sarayın kapısının önünde bulunan görkemli merdivenlerden birkaç adım gerideydik. Gözlerimi etrafta dolaştırınca gün ışığının altında davetkar bir şekilde bana bakan saray bahçesini aklımın bir kenarına kazıdım. Bir ara burada vakit geçirsem iyi olacaktı.

    Buraya geldiğimden beri sarayı pek gezme fırsatım olmamıştı. Sadece bana verilen odayı görmüştüm. Hatta sözde anne ve babamla bile doğru düzgün tanışamamıştım. Evim gibi duruyorlardı ama o kadar yabancı hissediyordum ki, ne bu saray ne de şu an karşımda duran iki insanı kalbime yerleştirebiliyordum. 

    İşte oradalardı. Annem ve babam.

    Arkalarında birkaç üniformalı askerlerle birlikte merdivenlerin başında duruyorlardı. İkisi de görkemli bir şekilde, aşağıda kalan bana ve Nora'ya bakıyor, dik tuttukları başlarından ödün vermiyorlardı. Gerçek birer soylulardı. Ay Kraliçesi'nin başında kocaman bir taç vardı. Ay Kralı'nın ise belinde bir kılıç bulunuyordu. Tepkisiz, mimiksiz, ıssız bir sessizlik eşliğinde bakıyorlardı sadece. Yutkundum.

    Nora dizlerini kırıp önlerinde eğilerek selam verince kraliçe sonunda tebessümüyle bizi onure etti. İçime su serpildi ve biraz olsun rahatladığımı hissettim. Ben de aynı şekilde dizlerimi kırdım ve ben kırınca arkada duran muhafızlar da benimle birlikte dizlerini kırdılar. Kral ve kraliçe ise başlarını hafifçe eğerek bize karşılık verdiler. Nora kalkınca ben de kalktım ve aynı anda muhafızlar da kalktı. Kral arkasını dönmeden elini havaya kaldırıp muhafızlara bir işaret yaptı ve muhafızlar tek sıra halinde saraydan içeri girdiler. Herkes içeri girdikten sonra kral kraliçeye elini lütfetti ve el ele çok zarif, soylulara yakışır bir şekilde merdivenden inmeye başladılar. İkisinin de bakışları benden başka yönde değildi. Ne yapmam gerektiğine dair en ufak bir fikrim yoktu. Nora'ya baktım, o ise kraliçe ve kraldan gözlerini ayırmıyor, aynı zarafet ile gülümsüyordu. Bütün bu ortam ve tutumlar bana yabancıydı. Kendimi küçücük hissettim. Yabancıydım ve yalnızdım.

    Görkemli sarayın sahipleri sonunda merdivenleri inince karşımızda durdular. Kraliçe bir adım öne çıkarak kollarını açtı. Öyle içten, öyle şefkatle, öyle özlem içinde gülümsüyordu ki kalbimde bir yerlerde çok uzun zaman önce oluşmuş o yarayı hissettim. Çok uzun zaman önce oluşmuştu ve araya giren zaman ile birlikte de kabuk bağlamıştı ama şimdi karşımda duran bu kadının bir tebessümüyle yara tekrar açılmış,  oluk oluk kanıyordu. Ruhum ezilmiş kalbimden yardım dileniyordu ama kalbim kendi acısına yetemiyordu. Bu durumda ben ne yapabilirdim ki?

    Kollarını açmış, bir beklenti içerisinde karşımda duran kadına baktım. Kaskatı kesilmiş ve buz gibi olmuştum. Bu duyguya yabancıydım, bu duruma yabancıydım. O kadar yabancıydım ki ruhum bedenimi terk etmişti adeta. Kalbimden yardım alamamış, yabancı olduğu bir anın ortasında ezilmiş ve beni terk etmişti. Şimdi sadece bedenim vardı. Yıllarca reddettiğim bir duyguyu şimdi, bir anda yaşayamazdım. Bana bir annem ve babam olduğunu söylüyor olabilirlerdi ama ben bu durumu kabullenemiyordum. Kabullenmek istemiyordum.

  Öylece onlara baktım. Sonsuz gibi hissettiren bir zamanda birbirimize baktık. Dehşet verici bu durum midemin bulanmasına sebep oluyordu. Ensemdeki tüyler ürperiyor, vücudum kızarıyor ama soğuk soğuk terliyordum. Hayır, kesinlikle kabul etmiyordum. Ruhum kabul etmediği gibi bedenim de kabul etmiyordu. 

    Ancak o an etrafımda bir büyünün dolaştığını iliklerime kadar hissettim. Tehlikeli bir büyü değildi. Öyle hissetmiyordum. Daha çok bağlayıcı, tanıdık bir büyüydü. O kadar yoğundu ki reddettiğim her şeyi istemesem bile bana kabul ettirmeye çalışıyordu. Büyü bedenime çarptıkça direncim azalıyordu. En sonunda dayanamayıp iki büklüm oldum. Hayretle Nora'ya baktım.

Gökyüzü'nün İçinde - 1    (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now