12. BÖLÜM - HATIRALAR VE ARKASINA SAKLANANLAR

841 95 58
                                    

   Herkese merhabaaaaaa!!! Bundan sonra olacaklar için çok heyecanlıyım. Kafamdaki tilkiler hiç susmuyor, sadece "acaba bir sonraki bölümde nasıl bir şeyler yapsam" diye düşünüyorum sjsjsjdkadj. Kitap için bir instagram ve tiktok hesabı açtım. Onları da ekliyorum.

Instagram: miray._.y

Instagram: gokyuzunun_icinde

Tiktok:mybah47

Hepinize keyifli okumalar diliyorum. Oy vermeyi unutmayın, yorumlarda buluşalım❤️❤️❤️


   Güneş'in ilk ışıklarına açtım gözlerimi. Daha doğrusu ilk ışıklarına yumdum gözümü. Gözüme bir damla uyku girmiyordu. Bütün gece Yıldızlar'dan başka bir şeyi görmemişti gözlerim. Gökyüzü'ne bakıyor ve orada bir yerde Davin'in olduğuna inandırmaya çalışıyordum kendimi. Güvende olduğuna inanmak istiyordum. Gelişimle birlikte Ay eski canlılığını geri kazanmıştı ama ben içten içe ölüyordum. 

    Yatağımdan kalktım ve oda içinde volta atmaya başladım. Elim istemsizce ağzıma gidiyordu ve tırnaklarımı kemiriyordum. Kaşlarımı çatmaktan başım öyle zonkluyordu ki kafamı duvarlara vurmak istiyordum.

    Odanın içinde volta atarken makyaj aynama çarptı gözlerim. Çıplak tenimden taşan simgelerime baktım. Aynı Nora'da olduğu gibi sol kolum ve sağ bacağım boyunca bir simge sarıyordu bacağımı. Güneş yerine Ay, altın rengi yerine gümüş rengi vardı. 

    Tek bir farkla.

    Benim kolumda ve bacağımda ısırık ve pençe izleri vardı. Üzerinden çok uzun zaman geçmiş gibiydi ama yaralarım tazeydi. Hala hissedebiliyordum acılarını. O korku, O adrenalin ve o umut kırıntısı... Ve sanki ibret olsun diye veliahtlık simgemin tam üzerine konumlanmışlardı. "Hatırla," diyordu bana sinsi sinsi, "ölen beş yüz bir canı hatırla."

   Aynaya yaklaştım. Elimi yaraların kabartısında dolaştırdım. Gözlerimi bir an olsun aynadaki yansımamdan ayıramıyordum. Ben dokundukça yara izleri sızladı, onlar sızladıkça ben daha çok dokundum. Bir nevi kendimi cezalandırıyordum. Evet, yaralar kapanmış hatta üstünden haftalar geçmiş gibi görünüyordu ama acısı geçen on bir güne meydan okuyordu. Öldürücü bir acısı vardı ve bunu her hissettiğimde kayıp ölüm meleğini de hissetmeye çalışıyordum. Bu yüzden tırnaklarımı tenime geçirdim.

    Bütün gücümle sıktım ellerimi. O güne geri dönmeye çalıştım, belki bir şeyleri unutmuşumdur diye. Hissettiğim acıyla dişlerimi sıktım ve bütün bedenimle haykırdım. Bu haykırış olan bitene ettiğim isyandı. Göğsümden kopup gelmişti. Kalbimden kopup gelmişti...

    Parmaklarımda kanımın sıcaklığını hissetmeye başlayınca son bir güç uygulayıp bıraktım. Dizlerimin üstüne çöktüm istemsizce ve yüzüme gülen çaresizliğimin karşısında hıçkıra hıçkıra ağladım.

    Kimse sesimi duymuyordu. Buna büyük oranda memnundum. Beni kendi halime bırakmışlardı ve içimi dökmeme izin veriyorlardı. Buna ihtiyacım vardı. Omuzlarıma binen bu ağırlıkla savaşmaya ihtiyacım vardı. Davin'i bulmaya bu yükle gidemezdim. Aksine güçlenmem, kendime gelmem ve gerekirse öfkelenmem gerekiyordu. Öfkelenmeliydim çünkü en büyük güç gösterileri ya öfke sebebiyle olurdu ya da ölüm korkusu karşısında. Ben de öfkemi kullanıp ölüm korkusuna diz çöktüren adamı bulmaya gidiyordum. 

    Ve bana bunu yapanı bulduğum an, onu ölüm korkusuna muhtaç kılacaktım.

    Ellerimi yere dayamış, zeminin soğukluğunu ruhumda hissederek kambur bir şekilde ağlıyordum. Kanım oluk oluk akıyor zeminde minik bir göl oluşturuyordu. Bir çocuğa benziyordum bu halde. Elinden şekeri alınmış küçük bir çocuktum. 

Gökyüzü'nün İçinde - 1    (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now