15. BÖLÜM - İKİ APTAL

628 86 18
                                    

Gözlerimi yavaşça açtığımda hava hala karanlıktı. Yavaşça doğrulup etrafı incelemeye başladığımda Davin'in bir kanepede oturmuş açık pencereden Gökyüzüne baktığını gördüm. Hiç kıpırdamadan, dümdüz bir şekilde sadece pencereden bakıyordu. Yüzünü görmüyordum, ensesi bana dönüktü. Bu yüzden nasıl bir halde olduğunu da göremiyordum.

Yorganı üzerimden kaldırıp kenara ittim. Zarif adımlarla yanına yanaştım. Adımlarımın sesi odada yankılanmasına rağmen dönüp bakmamıştı bile. Karşısında dikilip onunla pencere arasına girdim. Kollarımı göğsümde bağladım.

"Neden uyumuyorsun?" dedim.

"Ben geceye aitim," dedi mimiksiz, tepkisiz, dümdüz.

"Gündüzleri de uyuduğunu görmüyorum ama?" dedim sorgularcasına.

Pes edip derin bir nefes alarak gözlerini bana doğru çevirdi. "Sen neden uyumuyorsun?"

Omuz silktim, "Ben de geceye aitim," dedim.

"Ama geceleri uyuyorsun?" dedi bu defa o sorgularcasına.

Haklıydı. Bunu hiç düşünmemiştim. Ne diyeceğimi bilemedim. Sessizce durdum olduğum yerde. O ise bana bakmaya devam ediyordu. Uzun bir sessizlik sonrası yanına oturdum ben de. Penceresiyle aradan kalkınca bana bakmayı kesip Gökyüzü'nü izlemeye devam etti. Ben de aynı şekilde arkama yaslanarak Gökyüzüne baktım. Koskoca bir hiçlikten başka bir şey yoktu. Yeni Ay yüzünden Ay'ı görmeyi beklemiyordum zaten ama Yıldızlar da yoktu. Yavaşça Davin'e döndüm. Binlerce Yıldız varmış gibi tutkuyla bakıyordu pencereden dışarı. Belki de ben görmüyordum Yıldızlar'ı. Buralarda yeniydim, anlayamadığım bir tür sihir işliyordu. Bu yüzden oturduğum yere sindim.

Bir süre sonra Davin hareketlenip bütün vücuduyla bana doğru döndü. "Neden hiç Yıldız yok, Diana?" Demek ben göremediğim için değil, gerçekten de Yıldızlar olmadığı için görünmüyorlardı.

Ne diyeceğimi bilemediğim için ellerimle oynamaya başladım. Gerçekten ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Titrekçe derin bir nefes alarak omuz silktim.

"Buna bir cevabın yok mu?" dedi sakince.

Başımı ona doğru kaldırdım. İki yana salladım. "Yok."

Eliyle yüzüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına aldı. "Olmalı ama."

Bunu üzerine kaşlarımı çattım. Altta yatan imasını havada yakalamıştım. "Ne demeye çalışıyorsun?"

Saçlarımla oynamaya başladı bu defa. "Neden gittin, Diana?" Ses tonunda buz gibi bir sakinlik vardı. "Beni bırakıp neden gittin?"

"Seni bırakıp mı..?" diye mırıldandım. Gözlerimi ondan çekip önüme döndüm. Anlamaya çalışıyordum fakat bir türlü anlayamıyordum. Zihnimin odalarını kurcalamaya başladım. Açtığım her kapı beni daha büyük bir boşlukla karşılıyordu. O boşluğa düşüyor, bir daha da yolumu bulamıyordum. Karanlıkta yolumu kaybediyordum.

"Bana ne duyduğunu söyle," dedi bu defa. Hızla ona doğru dönüp şaşkınlıkla gözlerimi açtım. "Bir kehanet indiğini biliyorum. Söyle bana."

"Nasıl? Sen... Sen kaybolmuştun. Kehaneti nereden biliyorsun?" Ortada olan bir şeyi görmüyormuşum gibi kibirle gülümsedi.

"Gerçekten hiçbir şey hatırlamıyorsun, değil mi?" Saçlarımın kıvrımlarıyla dans eden ellerine baktı. "Bunun için seni zorlamayacağım. Hatırlamıyorsan bir sebebi vardır." Gözleri tekrar gözlerimi bulduğunda derin bir iç çekti. "Ama hatıralardan öte duygularını göz ardı edemezsin. Bundan kaçamazsın Prensesim. Yakana yapıştığında canına dokunurlar."

Gökyüzü'nün İçinde - 1    (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now