17. BÖLÜM - BOLCA GÜLÜCÜK VE BOLCA GÜVEN

587 83 5
                                    

Doğmayan Güneş, parlamayan Ay ve ışıldamayan Yıldızlar Öz halkını iyice germeye başlamıştı. Kraliçeler ve Prensesler ne kadar dil dökerlerse döksünler bir türlü inanmayı reddediyorlardı. Yarattıkları panik de Öz'deki günlük işlerin aksamasına ve zaten bozulmaya başlamış olan düzenin daha da bozulmasına sebep oluyordu. Yeryüzüne inip görevlerini yapmıyorlar, saraylara ve halka dağıtılması gereken yiyecekler için tarlalarda çalışmıyorlar, Öz çocuklarının eğitimiyle ilgilenmiyorlar ve daha nicesi. Kısacası korkunç bir kaos durumundaydık. Bu durum da bana kendi Özümü düşündürüyordu. Ben zaten yeni gelmiştim, eksikliğim hissedilmezdi fakat Elio ve özellikle Davin'in eksikliği çok hissedilirdi. Kehanetin gerçekleşmeye başlaması ise cabasıydı.

Köylüleri sakinleştirmek ve her şeyin yolunda olduğuna ikna etmek için de bir eğlence düzenlemeye karar vermişlerdi. Herkes Öz'e yabancı bir Prenses ve iki Prensin geldiğini biliyordu. Ziyaretlerinin sebebi muammaydı. Neden gitmedikleri de öyle. Doğal olarak yaşananlardan biz sorumlu tutuluyorduk. Bu yüzden de eğlencenin onur konuğu bizdik. Bizim de köylülerle muhabbet edip her şey yolundaymış gibi davranmamızı bekliyorlardı.

Aynadan kendime bakarken bütün bunların ne kadar saçma olduğunu düşündüm. Gerçek anlamda bir krizin ortasındaydık ama bir eğlence düzenliyorduk. Elden de bir şey gelmiyordu ya.

"Bitirdim, efendim," dedi elf kızı.

Saçıma yaptığı modele baktım. Çok abartmamasını söylemiştim. Tam da istediğim gibi, sade yapmıştı saçlarımı. Uzun saçlarımı dümdüz yapmış ve tepede at kuyruğu şeklinde sıkıca bağlamıştı. Makyajım konusunda ise bir türlü anlaşamamıştık. Saçım çok sade olduğu için makyajımı abartmak zorunda olduğunu, benim bir Prenses olduğumu ve basite kaçmamam gerektiğini söylemişti. Oysa benim içimden hiçbir şey için hazırlanmak gelmiyordu. Yine de mavi gözlerime yaptığı dumanlı makyajıma ve kan kırmızısı renginde sürdüğü ruja ses çıkarmamıştım. Göz kenarlarıma parlak taşlar yapıştırmıştı bir de. Benim Özüm'de Ay halkı sadeliklikleriyle meşhurdu ama burada hiç fark etmiyordu. Göze batmalıydınız.

Makyaj sandalyesinden kalkmaya hazırlanırken aynadan benim için getirdiği elbiseyi görünce ağzım açık ona döndüm.

"Bu kadarına gerçekten gerek var mıydı?" dedim.

"Kraliçelerin emri, üzgünüm," dedi kız.

Üst tarafı gece mavisi ve kolsuz, bel kısmında sonra tüllerle kat kat rengi açılan dev gibi bir elbiseydi. Elbise hareket ettikçe tılsımlı bir su gibi ışıldıyordu. Bulutları ve geceyi üzerime giymiş gibiydim. Belini bir kemer gibi saran parlak beyaz renkli mücevherlere sahipti.

Elf kızı korseyi sıkmaya devam ettikçe nefesim kesiliyordu. Her sıkışında göğüslerim biraz daha öne çıkıyordu. Yeterli dediğim zamanda ise beni duymamayı tercih edip işine devam ediyordu. Elbiseyi iyice sıktıktan sonra derin bir nefes almaya çalıştım fakat bu imkansızdı. Elf kızı dirseklerime kadar uzanan gece mavisi eldivenleri ellerimden geçirmeye çalışırken eteğin kabarıkığından dolayı zorlanıyordu. Sonunda elbiseyi tamamen giydirmeyi başardığında kulaklarıma zarif küpeler ve başıma mütevazi bir taç yerleştirdi. İşini tamamlayıp ses etmeden beni odada yalnız bıraktı.

Aynada kendimi inceledim. Sırtım neredeyse belime kadar açıktı. Saçlarım o kadar uzamıştı ki toplu olmasına rağmen sırtımdaki dekolteden aşağıya bir su gibi akıyordu.

Kapı tıklatıldı. Cevap vermem beklenmeden kapı açıldı. Davin içeri girdi. Beni görünce gözleri büyüdü ve hareketleri yavaşladı.

İç çektim. "Ya kapıyı kapatıp içeri gir ya da geldiğin gibi geri çık," dedim kabaca.

Gökyüzü'nün İçinde - 1    (TAMAMLANDI)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt