14.Bölüm • Davetsiz Takipçiler

24.3K 1.8K 331
                                    

Sarayda işlerin pek iyi gittiği söylenemezdi. Motya Anatoli adında bir asker, Kral Lev'e Darya Evpraksiya'nın bir anda kaybolduğunu söylemişti. Kral Lev ilk başta buna inanmakta zorluk çekse de sonunda işin ciddiyetini anlamıştı. O gerçekten kaybolmuştu.

Şimdi ise Kral Lev ne yapacağını bilmez bir halde ortalıkta dolanıyordu. Endişeliydi.

Balo bitmişti. Lordhor ülkesindeki lordlar, leydiler, kral ve kraliçe, at arabaları ile gitmişlerdi. Darya'yı gelir diye beklemişlerdi ancak o gerçekten de yoktu. Tüm saray halkı ayağa kalkmıştı.

Kral Lev, yanındaki Yelena'ya, "Onu bulmalıyız. Tanrıça onu korumamızı söyledi. Bunun günahını üstlenemem. Ne yapacağız?" diye sordu telaşlı bir vaziyette.

Yelena, nişanlısına baktı ve gözlerini kırpıştırdı. "Haklısın. Bunun vebalini üstlenemeyiz. Onu daha sıkı korumalıydık. Onu aramalı mıyız? Ne dersin?" Sonra kaşlarını çattı. "Sonuçta hepimiz izcilik dersleri aldık ve bizden daha iyi bir izcinin olabileceğini düşünmüyorum."

Lev birkaç dakika düşündü. Aslan Meşalelerine yakalanma ihtimalleri vardı. Veya Ozlar... Ya da Dağ Avcıları... Ozlar ve Dağ Avcıları geceleri, karanlık kesimlerde dolaşırdı. Ozlar, dev gibiydi. Aslan Meşaleleri ise tam aksine, cüce gibiydi. Dağ Avcıları, insana benzeyen tehlikeli bir yaratıktı. Hepsi birbirinden korkutucuydu. Eskiden, saraydan birkaç kişi bu yaratıklar yüzünden hayatını kaybetmişti. Bir tanesi, Lev'in en yakın arkadaşlarından biriydi.

Yaratıklara karşı, Lev ile Yelena'nın bir şifacı ile gitmesi lazımdı. Hem Yelena haklı olabilirdi. Özellikle Lev, eskiden çok fazla izcilik dersi almıştı ve başka insanlara karşı güven sorunu vardı.

Bir an önce Yelena ile evlenip, küçük bir prens veya prenses yapmak istiyordu. Kral ve kraliçe öldükten sonra, kız doğururlarsa tahta prenses geçecekti. Yani kraliçe olacaktı. Eğer erkek olursa da kral. Sistem böyleydi: Kral ile kraliçenin sadece bir çocuk doğurma hakları vardı. Eğer kız doğururlarsa, kraliçe olup bir adamla evlenirdi. O adam ise kral olurdu. Erkek ise bir kadınla evlenip, kadın kraliçe olurdu. Bu sistem yüzyıllardır böyle devam ediyordu.

Neredeyse tüm saray halkı girişteydi.

Lev, bir süre düşündükten sonra Yelena'ya cevap verdi: "Haklısın. Onu aramalıyız."

"O zaman, izcilikte iyi olanları bizimle çağıralım. Başka taraflara da askerler yollayalım."

Lev, Sergei'ye doğu ve batı tarafına iki grup asker yollanılmasını emretti. Sergei görevini yapmak için saraydan çıktı gitti.

Yelena, işlerine yarayabilecek herkesi saydı.

"Vera senin kız kardeşin. Onu götürmek istediğine emin misin?"

"Cesurdur o. Korkaklık ederek hiçbir şey başaramaz. Bunu kendisi de biliyor."

"Pekâlâ. Çok güzel. Şimdi onları çağıralım. Daha fazla kişiyi tehlikeye atmanın anlamı yok."

Lev, görevlilere onları bulmasını söyledi. Birkaç dakika sonra kalabalığın ön kısmından, Zoya ve Alek acele ile geldi. Ardından diğerleri, biraz uzun sürse de bir şekilde geldi. Lev ile Yelena, onları topladıktan sonra dışarıya çıktılar. Hepsi meraklı gözleri ile bakıyor, soru sormak istiyor ancak çekiniyor gibilerdi.

Sonunda Yelena açıkladı: "Şimdi sizden bir şey istemek amaçlı burada toplanıyoruz. Darya... Biliyorsunuz ki o kayıp. Onu aramalıyız. Tanrıça onu korumamızı söyledi ve biz onu kaybettik. Eğer onu korumazsak, bu dinimize aykırı. Bu çok günah... Cehennemde yanabiliriz."

Alek homurdandı. Lev'e konuştu: "Mazur görün, bir yeşil köle için hayatımızı tehlikeye atmalı mıyız, majesteleri? Biliyorsunuz ki geceleri dışarısı çok tehlikeli."

Lev öfkeyle soludu. "Biliyoruz gecelerin tehlikeli olduğunu. Bizler, bir can için bin can feda ederiz. Bize cesaretli insanlar lazım. Eğer cesur değilsen git şimdi!" Ah, tanrılar adına, sırf o kız için yıllardır beraber olduğu kişilere bağırıyordu. Elinde değildi. Onu bulmak istiyordu.

Yelena ise hemen ardından konuştu: "Biz bunu yeşil köle için değil, tanrıça için yapıyoruz."

Alek suçluluk duygusu ile başını önüne eğdi. Çok dindar biri değildi. "Pekâlâ, majesteleri. Sizinle geleceğim."

Yelena göz devirdi. "Başka bir seçeneğin yoktu zaten," diye homurdandı.

Vera'nın dudakları kıvrıldı. "Eğlenceli olacak gibi görünüyor."

Zoya, "Arkadaşım için..." diye mırıldandı. Korkulu görünüyordu ancak cesurdu.

Motya gözlerini Lev'e dikti. "Doğrusu buydu zaten, efendim. Kızı bulmak."

En son ise Irina görüşünü belirtti. "Eğer yaralanırsanız, ki Katiyaslavi korusun, sizi ben iyileştirebilirim."

Kral Lev gülümsedi. "Herkes bu yöndeyse, gitmek için hazırlanalım o zaman."

***

Herkes üstünü değiştirip, silahlarını kuşanıp atına bindiğinde, birkaç yeşil köle tam da Lev'in emrettiği vaziyetteki meşaleleri onların eline tutuşturdu. Herkesin elinde artık bir meşale vardı. Lev'in en büyük silahı olan kılıcı ise, kahverengi deri kemerinde asılıydı.

Yelena'nın oku, Alek'in mızrağı, Zoya'nın sert kırbacı, Irina'nın baltası ve Vera'nın kılıcı, hepsinin en büyük savunmasıydı.

Cüppelerinin üzerine giydikleri örgü zırh onları biraz da olsun koruyordu. Bu onları daha güvenli yapabilirdi.

Kral Lev'in doru atı göz kamaştırıcıydı. Kışın dondurucu soğuğuna karşı bir kürk giymişti. Bu onu sıcak tutuyordu. Bir elinde meşale vardı ve meşaledeki ateş onun önünü görmesini sağlıyordu.

Sabah olmasına daha çok vardı. Korkmuyordu. Kesinlikle korkmuyordu. Eskiden yaşadığı korkular, onun daha cesur ve güçlü olmasını sağlamıştı.

Hava epey soğuktu. Yukarıdan beyaz beyaz şeyler yağdığında hayrete düştüler. Kar. Kış bu kadar çabuk mu gelmişti gerçekten?

Vera, "Kar..." diye mırıldandı, tek elini havaya kaldırırken.

Kral Lev soğuktan az da olsa titreyerek konuştu. "Hazır mıyız?" Burnu ve dudakları pembeleşmişti. Kürküne sokuldu.

Herkes, "Hazırız!" diye bağırdığında, Lev gülümsedi.

Herkesten bir 'deh' sesi yükseldi. Bu işareti alıp, koşması gerektiğini anlayan atlar, sert nallarını kumlu zemine vura vura koşturmaya başladılar. Meşalelerdeki ateşler sönmek isteyerek geriye doğru savruluyordu.

Zoya bağırdı: "Şimdi tam olarak nereye gidiyoruz, majesteleri?"

Kral Lev, at seslerinden, bunu zor duydu. "Bilmiyorum. İlerliyoruz, arıyoruz işte böyle. Ayrılmamalıyız."

Oldukça ilerlediler. Her yere göz atıyorlardı ancak Darya'ya ait hiçbir şey henüz bulunamamıştı. Atların her kişnemesi, çevreyi hayal kırıklığı ile kaplıyordu.

Yaklaşık yarım saat boyunca ilerlediler. Düzlük bir alana gelememişlerdi. Her adımda daha yukarıya çıkıyordu. Engebeli ve yokuşluydu. Atlar zorlanıyor olmalıydı. Geldikleri yer toprak ile kaplıydı. Çiçekler solmuş, hatta fırtına yüzünden kopmuştu. Kar, yavaş yavaş toprağı ıslatmaya başlamıştı. Bu bölgede kar daha çok yağıyordu.

Lev'in emri üzerine atlar yavaşladı. Ardından tamamen durunca, Lev yere indi. Diğerleri ne olduğunu çözmeye çalışıyor gibi görünüyordu. Diğerleri de attan inip Lev'in yanında durdular. Atlar dinleniyordu.

Yelena, "Ne oldu? Neden durduk?" diye sordu.

Kral Lev yere çömeldi ve ne olduğunu çözmek istiyorcasına toprağa baktı. Düşündüğü şey oluyordu ve bunu bilmemek imkânsızdı. Ardından kafasını yukarı kaldırdı ve herkesi endişeye sokacak o cümleyi söyledi: "Takip ediliyoruz."

YÜKSELİŞWhere stories live. Discover now