19.Bölüm • Tehlikeli Hırs

20.2K 1.6K 222
                                    

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Yelena, Kral Lev'in sözlerini duyduğunda incinmiş ve fazlasıyla şaşırmış hissetti. İçindeki öfke ateşi körüklenerek koskocaman bir aleve dönüştü. O alev, tüm damarlarını işgal ettiğinde yumruklarını sıktı. Tırnaklarını, tenini kanatmak istercesine bastırdı. Sonunda teni isyan ettiğinde tırnaklarını nazikçe saldı. Gözlerini yumdu ve sakinleşmeye çalıştı. Derin nefesler eşliğinde, kapattığı gözlerini açtı ve etrafa bakındı. Kalabalık, fısıldaşmalar eşliğinde dağılıyordu.

Ve sonra, kalabalığın arasından geçen o köleyi gördü. Darya. Sadece yere bakarak, hızlıca yürüyordu. Yelena gözlerini kısarak kıza baktı. O gitmeden önce ona ulaşmalıydı.

Koşarak yanına gitti. "Sen!" diye bağırdı keskin ama biraz da titrek bir sesle. Öfkesi sesinden belli oluyordu. Arkası dönük olan Darya durdu ve birkaç saniye öyle durduktan sonra tek bir hamlede Yelena ile yüz yüze gelecek bir şekilde döndü. Soru sorar gözler ile bakıyordu. Meşalenin loş ışığı, gözlerinin altındaki torbaları daha da belirginleştirmişti.

Yelena, kızı gördüğünde ona saldırmamak için elinden geleni yaptı. Neden öfkeliydi? Yeşil bir kölenin ondan daha fazla güçlü gözükmesi mi? Ah, hayır... Kral Lev'in son zamanlarda ona nazik davranıp Yelena'ya kaba davranması mı? Değil. Galiba...

Yelena kızın yüzüne öylece baktı. Sonunda kelimeler ağzından çıktı: "Doğru mu?" diye sordu. Söylemek istediği onca şey, söylenmeyecek sözlerdi. Hatta ağza alınmayacak küfürler, hakaretlerdi. Bu yüzden onları içinde sakladı. Sadece iki kelimelik bir soru ile yetindi. Yetinmeye çalıştı.

"Ney doğru mu?" diye cevap verdi Darya.

Üstüne bastıra bastıra, "Nişanlımın," dedi. "Kralın söyledikleri doğru mu?"

"Evet, doğru," dedi tek kaşını kaldırarak. Ardından, "Söylediklerinin hepsi doğru, efendim," diye ekledi yapmacık bir şekilde.

Zaten Yelena'nın sorduğu gereksiz bir soruydu. Sorması gerektiği için sormamıştı. Sadece onun sesiyle bile hırsını, öfkesini körüklemek istiyordu.

Darya'ya cevap vermeden beyaz kadife pelerinini uçurarak saray kapısına doğru ilerledi. Aklına Vera'nın söylediği şeyler geldi: 'Kardeşim... Eğer bağınız biraz olsun kopmuşsa, onunla olan bağlarınızı yeniden bağla. Mükemmel caziben ile onu baştan çıkar.'

Utanç verici olsa da mantıklıydı.

Bunu yapmalıydı. Onu etkileyip, kopmuş bağları yenilemeliydi. Ona öfkeli olsa bile, suçun Lev'in olmadığını biliyordu. Her şey kölenin yüzündendi. Ama kabul etmeliydi ki, o bir yeşil olsa bile seçilmiş, özel bir insandı. Yani Lev'in dediklerine göre. Ve Katiyaslavi'nin. Tanrılar adına, inanmak istemiyordu, gerçekdışı geliyordu ama doğru olduğunu biliyordu. Yelena'yı asıl öfkelendiren şey belki de buydu.

Aslında, o kızla ilgili olan her şey onu artık öfkelendiriyordu. Darya ilk geldiğinde Yelena'nın gözünde masum, suçsuz bir kızdı. Ancak şimdi onun gözünde anlatılamayacak kadar zalim ve sinsi bir insandı nedensizce.

Yelena, Lev'in yatak odasına vardığında bir iç çekti. En azından uyudukları yer bazen aynıydı. Onun kusurları umurunda bile değildi. Onun sadece kusursuz taraflarıyla ilgileniyordu. Bu kusurlar genellikle karakterindeydi.

Lev daha gelmemişti. Bu ona zaman kazandırırdı. Daha güzel görünmesi gerekiyordu. Bu yüzden ilk önce pelerinini, sonra ise elbisesini çıkardı. Ayağındaki ayakkabıları çıkararak bir kenara koydu. Gardırobunun kapısını açtı ve raflara dizilmiş kıyafetlere göz gezdirdi. Eline bir gecelik aldı. İpek kumaştan yapılmış, parlak, altın rengi, dizlerinin hemen üzerinde olan bir gecelikti. Hafif bir göğüs dekoltesi bulunuyordu. Tüm omuzlarını ortaya koyan incecik bir askısı vardı. Oldukça etkileyici görünüyordu.

Geceliği bir çırpıda üzerine giydi. Odanın en dip köşesinde olan aynanın yanına doğru ilerledi ve kendine baktı. Topuzlu saçlarını tek hamlede açtı. Dalgalı koyu sarı saçları yavaş yavaş göğsünün ve belinin üzerine döküldü. Şimdi tamamen hazırdı.

Yatağının üzerine oturdu ve şarap içerek beklemeye başladı. Yatağın yanlarındaki yüksek şamdanlara koyulmuş beş mum yanıyordu. Yelena, ortam daha loş olsun diye mumlardan birini üfleyerek söndürdü.

Hayli bekledi. Tam uyuya kalacakken, aniden kapı açıldı. Bu Lev idi. Kapının arkasından birine bir şeyler söyledi ve ardından, "Gidebilirsin, Sergei," diye ekledi.

Yelena ayılmak için gözlerini ovuşturdu. Yattığı yerden doğruldu ve elindeki boş kadehi komodine koydu.

Lev, Yelena'ya bile bakmadan aynanın önüne geçti. Sürahiye baktı. Gözleri kadehini aradı. Gelir gelmez içki içmek onun hiç eksilmez bir huyuydu.

Yelena komodindeki gümüş kadehi eline alıp, "Bunu mu arıyorsun?" diye sordu.

Kral Lev hafifçe kafasını salladı ve Yelena'nın yanına gitti. Umursamıyormuş gibi davranarak Yelena'nın elindeki gümüş, değerli taşlar ile süslenmiş kadehi aldı. Lev arkasını döndü ve daha aynanın yanına gitmeden Yelena mırıldandı: "Biraz oyun oynamak ister misin?"

Lev, sırtı dönük bir şekilde gözlerini kapattı ve derin nefesler eşliğinde Yelena'ya doğru döndü. "Ne oyunu?"

Yelena'nın dudakları yukarıya kıvrıldı. Ardından yattığı yatakta, altın rengi geceliğinin ucunu biraz ittirdi ve bacaklarının daha fazla görünmesini sağladı.

Lev onu süzdükten sonra sırtını dönerek yeniden aynanın önüne geçti. Kıyafetinin altındaki kınındaki kılıcı çıkardı ve bir kenara koydu. Cüppesinin düğmelerini açtı ve çıkararak yere attı.

Yelena'nın hâlâ bir umudu vardı. Lev her zaman soğuktu. Yelena buna alışkındı.

Ancak Kral Lev'in tek yaptığı şey sandalyeye oturmak, cevap vermemek ve Yelena'ya bakmamaktı. Kadehi önüne aldı ve gümüş sürahideki şarabı doldurdu. İçtikçe içti, içtikçe içti.

Yelena ise sadece ona bakıyordu. Resmen reddedilmenin acısını ona bakarak geçiriyordu. Ona bakarken öfkesi geçiyordu. Onu öpmek, sevmek istiyordu.

Kral Lev sandalyesinden kalktı ve içkinin etkisiyle biraz sendeleyerek yatağına girdi. Biraz ter, biraz da şarap kokuyordu. Yelena son bir kez şansını denemek istedi. Üzülmüş gibi yaparak dudağını büzdü. "Ne yani, beni istemiyor musun?"

Kral Lev yattığı yerden Yelena'nın dudağına küçük bir buse kondurdu. "Belki sonra. Bugün çok yorgunum."

"Lev..."

"Ne?"

"O yeşil köle... Ondan nefret ediyorsun, değil mi, sen de benim gibi?"

Kral Lev gözlerini kaçırdı ve sırtını döndü. "Evet, nefret ediyorum," diye homurdandı duvara bakarken.

Yelena, Lev'in sesinde yatan tınıyı çözememişti. Kollarını Lev'in sırtına doladı ve reddedilmenin incinmişliği, Lev'in söylediği yalanların öfkesi ile gözlerini yumdu. İçinden 'belki sonra, belki sonra' diye tekrarladı. Hiçbir şey düşünmemeye çalışarak Lev'i kendine daha fazla çekti. Fakat Lev çoktan uyumuştu.

Yelena ayağa kalktı ve mumları söndürdü. İçinden bir küfür savurdu. "Minartai lamorda."

Ardından yatağına geri döndü, gözlerini kapattı ve uyumaya çalıştı. Ama bu konuda pek de başarılı olduğu söylenemezdi.  

YÜKSELİŞWhere stories live. Discover now