47.Bölüm • Ölümün Tatlı Şarabı

20.8K 1.3K 583
                                    

Arkadaşlar, şunu söylemeliyim. Bölümlerin uzun sürede geldiğini, kısa sürede gelmediğini düşünenler olmuş. En fazla 2-3 günde geliyor ve son bölümler en az 5000 kelime. Ki Wattpad yazarlarının çoğu 1-2 haftada -hatta bir ayda- yüklüyor bölümleri. 5000 kelime Wattpad için bayağı yüksek bir rakam. Ben öğrenciyim, sabahın yedisinde gidiyorum ve sırf bölüm yazmak için üçe kadar uyumuyorum. Lütfen siz de biraz anlayışlı olun. Basit bir kurgu da değil yani. Bir paragrafı bile tekrar tekrar gözden geçiriyorum.  

Bölüm Şarkısı: Lana Del Rey - Summer Wine (Sonlara doğru dinlerseniz daha iyi olur) 

Ortalık yavaş yavaş karanlığa bürünüyordu. Ay kendini çoktan açığa çıkarmıştı. Kuzey soğuk bir bölge olduğundan dolayı günlerdir beklenen kar hafifçe yağıyordu. Çok fazla yağmıyordu fakat yine de karın havadaki beyazlığı görülebiliyordu.

Darya hasret kaldığı o saraya baktı. Predezia Sarayı. O kadar özlemişti ki... Buraya hemen gelmek için atlarını hızlı sürmüşlerdi. Çok fazla mola vermemişlerdi ve mola verdiklerinde ise yaptıkları tek şey elma yemekti. Darya gerekmedikçe onlarla konuşmamıştı. Daha çok Pjotr ile Lev konuşmuştu. Ara sıra atışıyor olsalar bile genellikle iyi anlaşıyorlardı. Bu şey onlardan pek beklenmedik bir şeydi. İyi anlaşmaları gerçekten garipti. 

Darya dili tutulmuş gibi yaşamaktan pek haz etmemişti. Özellikle Lev ile neredeyse hiç konuşmamıştı. İkisine de fazla kırgındı. Neyse ki bu sorun saraya geldikleri için son bulmuştu.

Pjotr kendi yoluna, Oblako Ormanı'nındaki kulübesine gitmişti. Birkaç saat boyunca Lev ile Darya atlarını tek başlarına sürmüştü. Şimdi ise tam olarak saray avlusundalardı. Avluda pek insan yoktu. Kar yağdığından mı, yoksa hava kararmış olduğundan mı bilinmez, insanlar içeri girmişti.

Kral Lev ile Darya atından indi. Birkaç seyise atları verip beraber salona yöneldiler. Kapı muhafızları kapıyı açtığında, onları her zamanki büyük kalabalık ve orkestra karşıladı. Viyolaların, kemanların, flütlerin ve trompetlerin güzel melodisi kulakları dolduruyordu. Halk çoktan yemeğini yemiş olmalıydı. 

Darya, Lev'i bıraktı ve odasına çıkmak üzere merdivenlere yöneldi. Odasına çıkmak istiyordu çünkü aşırı derecede yorgundu. Üstünü değiştirip temizlenmesi gerekiyordu.

Merdiven eşiğindeki bir köle elinde tepsi tutuyordu. Darya tepsideki böğürtlenli kurabiyeden ve bal liköründen aldı. Kurabiyeyi ağzına atıp likörü hızlıca içmeye koyuldu. Oldukça acıkmıştı. Bunu karnında hissediyordu.

Merdivenleri çıkıp odasına ulaştığında koridor muhafızından anahtarını aldı ve anahtarı kapıya sokup döndürdü. Kapı gıcırtıyla açıldıktan sonra Darya içeriye girip kapıyı örttü. Odaya baktığında yatak çarşaflarının yenilendiğini ve odasındaki tozların alınıp güzelce toplandığını fark etti. Tüm bunları kendi türündeki insan yapıyordu. İçi nedensizce suçluluk duygusuyla doldu. Çünkü Darya yeşilken bu hayatı yaşayabiliyordu, ancak diğerlerinin hiç böyle bir şansı yoktu. Kölelerin ona kıskançlıkla bakması kaçınılmazdı. O gözler hep Darya'nın üzerindeydi.

Darya kapısını açıp koridor kölesini çağırdı. Kölenin üzerinde klasik köle kıyafeti vardı. Kahverengi bir elbise. Kadın karışık, koyu kumral saçlarının diplerini kaşıdı ve Darya'nın odasına girdi.

"Efendim, leydim?" dedi kadın çekinerek.

"Küvet... Temizlenmem gerekiyor."

"Tamam, ben o zaman kova getirip geleyim."

Genç kadın odadan çıktı. Birkaç dakika içinde ise elinde dumanı tüten iki büyük bir kova suyla geri geldi. Kadın kovayla beraber kapısı açık banyoya girdi ve suyu bakır küvete döktü. Bir kova su, küvetin yarısını doldururken, ikinci kova suyu da küvete boşalttığında küvet iyice doldu.

YÜKSELİŞWhere stories live. Discover now