HATIRLIYORUM

61 4 0
                                    

Seviceğinizi düşündüğüm bir bölüm ile daha karşınızdayım. Gerçekten eğlenere yazdığım bir bölümü daha.

Medya: Naci ve Mevsim in deliler gibi dans ettiği o şarkı ;)

Keyifli okumalar 💋

~~~~~~~~~~~~~~~

Kapıyı açıp içeri girdim ve elimdeki çantayı yatağa attım. Odanın penceresine doğru ilerledim. Karşımdaki boş arazideydi gözlerim. Birkaç küçük çocuk top oynuyordu. Taşlarla sınırları belirlenmiş kalelerinde kaleci yoktu. Herkes topun peşinden koşuyordu. Kenarda onaları izleyen birkaç küçük kız vardı. Büyük ihtimalle mahalledeki çocuklar tüm günlerini bu arazide geçiriyordu. Camı açıp kafamı dışarı uzattım. Havayı içime öyle dolu dolu çektim ki sanki ilk defa oksijenle karışıyordum. Kulağım kuş cıvıltıları ile doldu.

Kendimi daralmış hissediyordum. Omuzlarımda çok büyük bir yük taşıyor gibiydim. O kadar ağırdı ki kaldıramıyordum. Uyku ve zaman hani her şeyin ilacıydı? Kandırılmıştım. Beş hatta beş buçuk ay geçmişti ama benim acım hala ilk günkü gibiydi. Gram hafiflememişti. Belki diyordum kendi kendime Yeşim'e bunu yapanları bulduğumda biterdi. Gerçekten bitermiydi? Tekrar sıfırdan bir hayata başlayaçak kadar unuturmuydum her şeyi? Hiç sanmıyorum. Ben bu acıyla yaşıcaktım. Bitmicekti ama hafiflicekti.

Sözümde durmak,Yeşim'e verdiğim sözü tutmak, işte bu benim acımı hafifleticekti. Kafamı camdan içeri sokup sırtımı cama döndüm. Gözlerim pembe örtülü yatağın üzerinedeki siyah çantadaydı. Yaklaşık olarak olayın yaşandığı ayı tamamen unutmuştum. En son hatırladığım şey uyumak için yatağa girdiğimdi. Uyandığımda ise hastanedeydim.

Çanta benim bir şeyler hatırlamamda yardımcı oluçak mıydı hiç bilmiyordum. Pencereden ayrılıp yatağa oturdum. Önümdeki çantayı kendime çektim. Siyah sırt çantası oldukça yeni gözüküyordu. Hiç kullanılmamış gibiydi. Ortadaki geniş fermuarı açıp ters çevirdim ve içindekilerin yatağa dökülmesine izin verdim.

Önce bir hediye paketi düştü. Ardından telefon, cüzdan, şarj aleti, berem, saç tokam ve bir ruj. Elimdeki çantayı yatağın yanına attım ve eşyalara baktım. Elim ilk ruja gitti. Ve aklıma direk bu rujun sahibi geldi. Asena cadısı. O katliamda o da öldürülmüştü. Asıl gizem de buydu ya zaten, o yurta olmamasına rağmen ölmüştü. O geceki olaydan sonra polisler yurt müdürünün evini ziyaret etmiş ve kadının da yurttaki herkesle aynı kaderi paylaştığı öğrenilmişti. Oldukça yaşlı ve kibirli bir kadındı. Duldu ve sahip olduğu tek çocuğu da onu terk etmişti. Berbat cezaları ve kırmızı rujlarıyla bilinirdi. Yurttaki her çocuğun kabusuydu.

Pekin bu ruj neden bendeydi? Ruju Kızılın Asena cadısından çaldığını biliyordum. O günü nasıl unuta bilirdim ki. Yine Kızılla çok büyük bir kavgaya girmiştim. Kavganın sebebi ise Kızılın yatağıma bir bardak su döküp odadaki herkese ben duş alırken, altıma yaptığımı söylemesiydi. Uzun, düz ve kıpkırmızı saçları tutam tutam elimde kalıcak kadar sinirlendirmişti beni. Tüm yurt bizim bağrışlarımızla inlemişti. Asena cadısı bizi zar zor ayırıp ikimize de ceza vermişti. Tüm yurdu temizlicektik. Sıra müdürenin odasına gelmişti. O odaya herkes giremezdi. O güne kadar sadece bir aile tarafından evlat edinmek istenen çocuklar çağrılırdı. Bu yüzden odayı merakla inceliyordum çünkü o odada ilk bulunuşumdu. Eski, kalın, ağır bir masa ve eski çekmeceleri ile odadaki camın önünde duruyordu. Duvarlarda Asena cadısının yurdun önünde çekildiği bir kaç fotoğraf vardı. Ben camları silerken Kızıl da masanın tozunu alıyordu.

Elbette bunları sessizce yapmıyorduk. İkimizde bir birimize laf yetiştiriyorduk. Asena cadısı yemekhanede çay içerken temizlikci bir abla da bizi izliyordu. Kadın bizim sesimize dayanamayıp odada bizi yanlız bıraktı ve bu büyük bir hataydı. Ve biz o güne kadar girmemizin yasak olan o adada yanlız kalmıştık. Kızıl kadın odadan ayrıldığı gibi koltuğa çüllanmıştı. Oturduğu yerden masadaki çekmeceleri kurcalamaya başladı. Ben onun yaptıklarını ne kadar görmezden geliyormuş gibi yapsamda bir gözüm kızdaydı.

SİYAH İNCİ Where stories live. Discover now