BİR AVDAN FAZLASI

66 3 2
                                    


Keyifli okumalarrrrr💋

~~~~~~~~~~~~~~~~~

Bazı duygular ne kadar da garip aslında. O duyguyu yaşadığın esnada değil yaşadıktan sonra fark ediyorsun. Korku bunun en güzel örneği. Duyduğum korku yerini heyecana bırakınca fark ettim. Ben neyden korkuyordum? Her şeyini kaybetmiş bir kız neyden korkardı ki?

Elimdeki telefonunun şifresini girdim. Enes'in ne yazmış olabilecegi hakkında bin türlü teori uydurmuştum bile. Ama biliyordum ki Yeşim'siz bir hayata başlamayı kaldırmıştım ben. Enes hiçbir şeydi, onun beni bırakması canımı yakmazdı. Beni karanlık bir acıya, sonsuz bir boşluk hissine sürüklemezdi. Hiçbir kayıp Yeşim'den daha ağır olamazdı benim için.

Mesajlara girdim. Bu esnada telefon çalmaya başladı. Arayan Enes'di. Onu en son gördüğümde okulun bahçe kapısındaydık üzerinde okul forması yerine siyah bir tişört vardı. Altında ise siyah kargo pantolon. Gerçi onunla tanıştığım günden bu yana hiç okul formasıyla da görmemiştim ki. Belki de okuldan değildi. Bana yalan söylemiş olabilirdi. Hem benden büyük duruyordu aslında. Okul binasının içinde hiç karşılaşmadım da. Sınıflarda da göremedim. Sadece bahçede öğle saatlerinde karşılaşırdık. Bana konuştuğumuz süre boyunca her gün farklı farklı tatlar getirirdi.

Enes gerçekten bulunduğu ortamda herkesin dikkatini kendi üzerine çeke bilecek türden biriydi. Esmer teni, uzun boyu ve yapılı bir vücudun yanında yumuşak bakışları ile gerçekten kendine çekiyordu insanı. Ona kendimi ne kadar kaptırmışsam hakkında gerçekten hiçbir bilmiyordum. Zaten onun aksine hep ben konuşuyordum. O ise beni bunalmadan dinlerdi. Belki de ilk kez Yeşim olmadan birinin hayatıma dahil oluşu beni kör etmişti. Gerçi Enes kör olaya değerdi aslında. Bir an gülerken buldum kendimi.

Elimde titreyen telefon durdu ve dikkatimi tekrar telefona verdim. Enes'ten bir cevapsız arama. Bildirimi silip mesajı açtım. "Kimsiniz?" yazıyordu.

Kimim? Bilmiyorum ki bende kim olduğumu. Gerçekten kimsin sen Mevsim? İnsanlar kendilerini tanıtırken ne derler? Onun oğlu, bunun kızı, şunun torunu, onların yeğeni. Ben hiç birisiydim. Yada sahip oldukları meslekler değil mi? Ne derler insanlar, doktor mu yada avukat belki gazeteci ve ben yine hiç birisiydim. Mevsim kimsesiz ve unvansız bir kız. O sadece Mevsim, tek bir seveni olmayan, her şeyim dediği kızı kaybeden, daha doğru dürüst tanımadığı bir adamın sözününe güvenip aptal bir yola çıkan biri.

Telefon ikinci kez çaldı ve beni düşüncelerimden ayırdı. Derin bir nefes aldım ve telefonu açtım. "Alo kimsiniz? Mesaj atmışsınız.
Numaranız kayıtlı değil. Bir kaç ay önce telefonumu kırdım. Belli ki tanıdığım birisiniz." Enes'in o yumuşak ses tonu kulaklarım doldu.

"Evet tanıdığın biriyim Enes." Dedim sakin tutmaya çalıştığım sesimle. Önce küçük bir küfür ardından da şaşkın ve özlem dolu bir ses ile ismimi haykırdı. "Mevsim." inanmıyor gibi çıkıyordu Enes'in sesi. Belki biraz mutluluk. Anlamıyordum. Anlamak istemiyordum, Enes sesimi duyduğuna mutluydu. Telefonu mu kırılmıştı? Bu yüzden mi beni aramadı acaba?

"Mevsim nerdesin sen? Seni ne kadar aradım biliyor musun? Bak o gece saatlerce bekledim seni. Mevsim niye gelmedin? Yurdun apar topar taşınmış bana hiç bir şey söylemeden öylece nasıl çekip gittin?" Çocuk durdu ve bir kaç saniye ona bir şeyler söylememi bekledi. Ama ben çevap vermedim. "Ne yaşandı o gece o yurtta. Duyduklarım doğrumu. Bir şey söyle Mevsim... Tamam belli ki böyle konuşamıcaz çabuk nerede olduğunu söyle hemen gelip alıcam seni." Güldüm. Kahkaha attım.

"Nerdeyim, öyle mi neredeydim, asıl sen nerdesin Enes? Her şeyimi kaybettim, Yeşim'i kaybettim." Ağlamaya başladım. Konuşmak, haykırmak istiyordum. Ama yapamıyordum. Sessizce birkaç dakika ağladım. Yumruk yaptığım elimi ağzımdaydı. Elimi geri çektiğimde elimin üzerinde dişlerimin izi çıkmıştı.

SİYAH İNCİ Where stories live. Discover now