4. BÖLÜM "KİRLENMİŞ RUHLAR"

381 37 11
                                    

Gözlerimi dilsizler şehrine açarken çürük cesetlerim yıpranmış çıplaklığı ile haykırıyordu. Tüm korkuları ile üstüme üstüme itiyorlardı yabancılıklarını. Karanlık kalbime değil, defalarca katledilen yüreğime örtünüyordu. Dayak yemiştim! Yediğim dayağa tepki olarak yalnızca yemin etmiştim. Bağırmak, ağlamak yerine âmâ gözlerime karşılık lâl kesilmiş, yetinmeyip deli misali gülmüştüm! Kör olduğum için canımı yakmalarına izin vermiştim! Tepkisiz kalarak yürek yurduma doğrultulan silaha bir mermi de ben eklemiştim!

Ben... Bu kadar aciz miydim?

Gözlerimi yeni bir karanlığın eline teslim edeceğim sırada, yalnızlık kulağımın ucunda acımasızca senfonisini besteliyordu. Piyano tuşları beynimde değil yüreğimde ki zindanda kuytu bir köşede ağlıyordu. Kemanlar benim yerime bağırıyor, sesler akıl mahzenimde deli gibi çağlıyordu. Boş bir umut avutuyordu besteleri.

Barış'ın anlattığına göre Uraz dedikleri çocuk, yani bizim dünyada ki Edward, bana "kör" diyen çocuk olmakla birlikte, beni döven kızın sevgilisiymiş. İsmi lazım değil fakat beni döven kızın adı da Ada. Melisa'nın bulaşma dediği şırfıntı. Dünya bu. Hangi boyutta olursak olalım sen uğraşmasan bile gelip seni bulabilecek belalar mutlaka vardır. Ki ben bu görevi devasa bir mıknatıs olarak lâyığı ile yerine getiriyordum.

Yaptığım hataları ya da belki en doğru kararları kafam da tartmadan evvel uzandığım yerde doğruldum. Benim hareketlenmemi fark eden Barış hissedebildiğim kadarı ile arkamdaki yastığı düzenliyordu. Rahat bir şekilde yerleştirdikten sonra ellerimi iki avcunun arasına alarak hiç bırakmayacak gibi tuttu ve konuştu.

"Nasıl hissediyorsun?"

Sorduğu sorunun saçmalığına alayla tebessüm ettim ve aniden yüzümdeki tebessümü soldurdum. Ellerini ellerimden uzaklaştırırken bilinçsizce mırıldanmıştım.

"Saçı çekilmiş, tokat yemiş, kısacası dayak yemiş ve fazlası ile gurursuz hissediyorum."

Ses tellerimin titremesine mani olamazken kurduğum cümlenin ardından ellerim yine sıcak ellerin avucuna düştü.

"Gurursuz olan birisi varsa, o da Ada. Ve inan bana kardeşim, sana bunu yapanı süründüreceğim."

Dedikleri ile kendimde olmadan yine alayla karışık tebessüm etmiştim. İlk günden beni kardeşi olarak benimsemesi miydi tuhaf olan? Belki de bu tür sevgi gösterilerine alışık değildim. Sonuçta ben; kaba, bencil ve pislik birisiydim. Pembe bir dünya, oldukça yapmacıktı.

"Aron da öyle söylüyordu." dedim susmak bilmeyen çenem bana ihanet ederken. Ellerimi daha çok sahiplenen Barış, bir eli ile saçımı okşarken konuştu. "Uraz'ın suratını görmeni çok isterdim." Dedikleri ile afalladım. "Anlamadım." dedim. Ne yapmıştı ve neden yapmıştı? Gerçi... Bana neydi ki?

"Aron, Uraz'ın seninle geçtiği dalgadan bu yana huzursuz. Sırf sen yapma dediğin için dokunmamıştı ona. Sabahtan beri hangimize çatacağını bilmiyor. Öğrencilerin burnundan getiriyor okulu. Ama bugün olanlar... Buna ben bile tahammül edemezken Aron'un sessiz kalmasını bekleyemezdik." Anlattıkları ile beynimde bir takım olaylar şekillenmişti. Soracağım tüm soruları es geçip farkında olmadan en sonuncu soruyu sorarak "Neden dövdü onu?" dedim. 

"Sanırım kriz geçiyordun. Kötü durumdaydın ve bende o an sana gülen kalabalığı susturduğum için fark edemedim. Melisa da Ada'yı saçından tuttuğu gibi sürüyordu. Sonra Rüzgar geldi. Yiğit'e vurdu. Uraz ise biz ne olduğunu anlayamadan seni kucağına almış kapıdan çıkıyordu."

Bıkkınlıkla nefesimi verdim. Edward... Ya da Uraz. Adı her neyse. Dünya'da da beni rahat bırakmıyordu, Ay Kuşağı dedikleri bu yeni evrende de. Belki de boyuttu adı. Sahi ben hangi yıldaydım?

Galanodel ✓Where stories live. Discover now