18. BÖLÜM "PROFESÖR VE PLANLARI"

189 24 27
                                    

Ölüm.

Kurumuş bir bedeni ne denli yakabilirdi? Ya da buz kesmiş bir kalp daha ne kadar soğuğa mahkum edilirdi? Fazlası ile dehşet derecede yakardı, fazlası ile soğuturdu.  belki de. Trajik olayların gölgesinde sinsice pırıldardı veya. Buzdan bir mücevher gibi beynine kazınırdı, sen farkına dahi varamadan.

Yüzüme indirilen soğuk sularla ayılmaya çalıştım. Fakat boynumdaki ağrı yerini sızıya bırakmıştı. İçimdeki bir ses kırılmadığına şükret derken akıl hastanesinin katil kızı, kötü Aymira, o lanet olası hayvanı öldürmek istiyordu. Kafamı yanı başımdaki suya uzanmak için çevirirken acı içinde inledim.

"Ah!"

Ağrıyan ellerimi omzumun zonklamasına aldırmadan boynuma götürdüm. Açıkçası hangisinin daha fazla kıvrandığını düşünemiyordum. Zira bütün bedenim acı içinde kıvrılmayı iyi beceriyordu.

"Dikkat et." diyen Aron ile kaşlarımı çattım. Alnımın bile ağrıdığını hissetmiştim. Oynatamadığım dudaklarım arasından zar zor tısladım. "Seni ilgilendirmez."

Aron öfke ile solurken bardağa uzandı ve bana doğru atik bir hareketle suyu yaklaştırdı. "Seni ilgilendiren her şey beni de ilgilendirir baş belası." Suyu içmeme yardım ederken göz göze geldik. Sözlerini bitirdiğinde bardağı siyah masanın üzerine koydu. "Yaaa. O zaman Uraz ile de ilgileniver, dayı." dedim kendimden emince. Dayı kelimesini bilerek vurgulamıştım. Böylece kendimi saçma sapan düşüncelerden arındırabilirdim.

Aron'un gözlerinden geçen öfke dalgası salise salise arttı. Yumruk yaptığı elinde takılı kaldı gözlerim. Gözlerinde gördüğüm saf nefreti bana kızarken bile görmediğime yemin edebilirdim. "O herifin bırak yanında bulunmayı, adını dahi anmayacaksın." Sesini yüksek çıkarmamakta kararlıydı ama baskın tonunu iliklerimde hissediyordum. Kızacağını bilsem de çekinmeden konuştum. Sonuçta Ada'ya gülümsemişti! "Ne o? Ada'yı paylaşamıyor musun? Çok mu gücüne gidiyor Ada'nın Uraz'ı sevmesi? Çok yazık."

Sözlerimin ardından masaya inen yumruk bir oldu. Ağrıyan bedenimin sıçradığını hissettim. Bardak yerde tuz buz olurken sandalyeden kalktı ve okulu inletecek derecede bağırdı.

"O kuruntulu beyninde neler geçiyor? Lanet olsun! O sürtüğü sevdiğimi nasıl düşünürsün?! Ben sadece se... Ben... Kahretsin! Hiçbir şey anlamıyorsun!"

Şaşkın bir şekilde hareketlerini izledim. Bir süre sonra hışımla dışarı çıktı. Çıkarken kapıyı kırarcasına çarpması ile yine yerimde sıçramıştım. Dengesizliği hız kesmeden kaldığı yerden devam ediyordu.

Peki... Ada'yı sevmiyorsa ona neden gülmüştü? Neden? Madem senin için bir sürtükten ibaret neden yanından kovmadın?! Ben neyi anlamıyorum?! Neyi?! Yaşadığım duygular zaten fazlası ile yasak!

Neden tüm belalar beni bulmak zorundaydı?!

Adının Yalancı Asperatus olduğunu öğrendiğim tüyleri olmayan yeşilimsi, maviye sahip kanatlarla, attığı sağır edici çığlıklarla oldukça çirkin devasa bir yaratık tarafından önce havalanmış, ardından da ormanlık bir alana kaç metre olduğunu tahmin edemediğim bir yükseklikten aşağı bırakılmıştım. Cidden... Bu şehir benden ne istiyordu?

Yaşananların ardından yapılan açıklamaların artık aslının olduğunu düşünmüyordum. Yok efendim birden fazla olan yaratıklar bu şehirde bulunurmuş, yok efendim benim o devasa canlı tarafından havalanmam çok normalmiş... Topluca akıl hastanesine yatmaları gerekiyordu. Bir aptal bile bu söylenenlere inanmazdı, kaldı ki ben inanacaktım? Kendini bir şey sanan aptal herifler! Hiçbirinin bir halt bildiği yoktu ya da bildikleri için saçma sapan sebeplerle olayların üstünü kapatıyordular.

Galanodel ✓Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora