19. BÖLÜM "BİR GALAN DAHA"

211 25 68
                                    

Kurulan tek bir cümle. Nefesimi keskin bir bıçakla kesen duygular... Sustum. Boş boş baktım, bana bakan mavi gözlere. Ne dediğini anlamak için sessizce oyalanıyordum. İdrak edebilmek güçtü. Can yakıcıydı. Tek bir hamlede esiri oluyordunuz.

Sorusunu yineleyen Uraz ile düşüncelerimden sıyrıldım. Soruyu sorarken sabırsızdı ve bu beni de ister istemez geriyordu. Ayrıca... Yine ne işi vardı benim yanımda? Sinirlerimi bozmak için artık gün değil saat sayıyordu!

Uraz ayakta sorusunun cevabını beklerken Buğra kaşlarını çatmış arkadaşına bakıyordu. Bu hallerine gözlerimi devirip sinirle ayağa kalktım ve düşünmeden hızlıca konuştum. Zaten ne zaman düşünceli bir birey olmuştum?

"İkinizde delirmişsiniz." Başımı hallerine anlam veremediğim için sallarken Uraz'a bakarak devam ettim. "Benim kim olduğum kimin umurumda? Ha? Ve... Evet. Sana güvenmiyorum ve sanırım ömrümün sonuna dek de güvenmeyeceğim. Beni anlayıp anlamaman, yine, beni alakadar etmez."

Uraz'ın siyah kaşlarının çatılmasına ve adem elmasının her zamankinden fazla belirgin olmasına aldırmadan Buğra'ya çevirdim başımı. Uraz'a karşı takındığım tavrım hoşuna gitmiş gibi davranıyordu. Ellerini beyaz gömleğinin altında kalan pantolon cebine koyarken bir şeyler söylememi bekler gibi gözlerimin içine baktı. Fakat dudaklarımdan beklediği cümleler dökülmeyince serin yüzü yerini sert bir yüze bıraktı. Cidden. Bu çocuğa sinirli tavırlar yakışmıyordu.

"Ve sen... Beni umursama artık. Tahmin ettiğinden daha tehlikeliyim." Gözlerimi sımsıkı kapatıp devam ettim. "Öleceksem de, inan bana, herkesten çok hak ediyorum."

Gözlerimi mavi gözlerden çekerken yere düşürdüm bir an. İçimi bir soğukluk kaplamıştı. Belki de ölüm sinyallerini veriyordu şimdiden.

Gözlerimi yerden kaldırıp geldiğim yöne doğru yol aldım. Ağaçlar arkamda küçük kütleler bırakırken kışın geleceğinin habercisi olan sert rüzgar tenimi yalayıp geçmişti. Okul, gözlerimin önünde her salise daha fazla büyürken saatime baktım. İkindi yaklaşıyordu ve ders bitmiş olmalıydı. Aron'un tersleyeceği korkusu ile içeri adımı attım. Koridor, geniş duvarları ve kırmızı dalgalarla hareketlenmiş havası ile öğrencilerin içinde kasvetten başka bir his uyandırmıyordu. Açık kapılarda dedikodu yapan öğrencilere aldırmadan yarım saat önce çıktığım solona yöneldim. Tahmin ettiğim gibi ses yoktu. Anlaşılan ders bitmişti.

Bu kadar yolu boşuna yürümüş olmama derince bir of çekerek geldiğim yere doğru tekrar adımladım. Tabii ki arkamdan mengene gibi sarılan ince kolları fark etmeden önce...

"Bu kadar ayakta dolanman iyi değil, Aymi."

Sarılması canımı yakarken belime dolanan kolları yavaşça çekip önümü Melisa'ya döndüm. Her zamanki gibi gülümsemesi küçük bedenini daha da küçültüyor ve Barış'ın yer cücesi lakabını özenerek yerine getiriyordu. Haline gülümsedim ben de.

"Bir şey olmaz bana. Kaç gündür yatıyorum..."

Kendinden emince "Bir gündür yatıyorsun." diyen Sona'ya kaşlarımı çattım.

"Hiçbir fırsatı kaçırmayın zaten. Hemen canımı sıkın." Suratımı düşürerek önüme dönüp yürümeye başladım.

"Hadi ama... Sadece şakaydı." diyen ve bir yandan koluma giren Sona'nın sağ tarafına topladığı saçları yüzümü gıdıklıyordu. Huysuzca kolundan çıktım.

"Benimki de şakaydı."

Yandan alayla attığım bakışa karşılık Melisa koca bir kahkaha attı. Yanımızdan geçen iki çocuk Melisa'ya deli görmüş gibi bakarken Sona olayın farkına varıp Melisa'nın koluna ansızın bir çimdik attı. Acı içinde kıvranan Melisa sussa da içten içe halen gülüyordu.

Galanodel ✓Where stories live. Discover now