6. BÖLÜM "AYMİRA ÖLMEK ÜZERE"

367 33 18
                                    

Afallamıştım yaptığımla. Benim özür dilememe fırsat vermeden yanıma oturdu ve kulaklığın bir ucunu taktı kulağıma. Tam ağzımı açacaktım ki tekrar konuştu sert ama ilgili ses.

"Canım sıkkın. Sadece müzik dinlemek istiyorum. Teşekkür gibi düşün."

Bir erkekle yan yana oturduğuma mı şaşırayım, yoksa onunla da kalmayıp birlikte müzik dinlediğimize mi bilemedim. Tedirginliğim Himalayalar'a karışıp daha da uzanırken sessizliği bozdu.

"Korkutmak istemezdim yosun. Canım sıkkın işte."

Yosun da kimdi be? Birisiyle karıştırdı her halde. Aklımdakini hemen dilime çevirip konuştum. Bir de dilsiz sanmasını istemezdim.

"Adım yosun değil. Karıştırdınız galiba."

Amma da mesafeli konuştun be dedi iç ses yine tüm ihtişamıyla. Düşüncelerimi can havliyle kovalarken kendinden emin ses beni şaşırtacak kelimeleri birbiri ardına sıralamaya devam ediyordu.

"Gözlerin yosun... O yüzden sende yosunsun."

"Hı?"

Bu zamana kadar saçmalamasına izin verdiğim ona bir on yıl yeter de artar deyip kulaklığı çekip alacakken elimi tuttu ve yine sert sesiyle konuştu.

"Rahat dur. İki dakika sakinleşip gideceğim."

Sol gözüm sinirden seğirirken derin derin öfkemi soluyordum dışarı. Normalde, nadir de olsa, ağlayan ben şimdi de rolleri değişip ağlama duvarı pozisyonunu üstleniyordu.

Yumruk olmuş elim biraz gevşerken bir yandan da içimden çalan şarkının yedi ceddine en okkalı küfürlerimi savuruyordum. Kupa kızı ve sinek valesi! Ah be Melisa, koyulacak şarkı mıydı şimdi bu? Canımın sıkıntısı onu bir erkekle dinliyor olmam değildi. Sıkıntım... Bu şarkının bana Sebastian'ı hatırlatıyor olmasıydı. Gerçi bütün şarkılar onu hatırlatıyordu ya...

Düşüncelerim ve duygularım en dibe çekilip boğulurken omzuma konan kafayla oturağa mıh gibi çakıldım.

Kızım söyle ona kaldırsın kafasını. Bak Aron görürse fena olacak!

Biliyorum iç ses biliyorum da... Of! Neden tüm belalar beni buluyordu ki sanki?

Huzursuzca kıpırdandım dolan gözlerimi umursamadan yerimde. Telaş, kızgınlık ve özlem. Üçü bir arafta gibi yükleniyordu yüreğime. Hangisine yer vereceğimi bilemeden yanımdaki sıraya, hayal kırıklarımı koyuverdim amansızca.

Sözler kalbimdeki kızgınlık ve telaşı bir kenara bırakıp özlemle ilgilenirken omzuma kafasını koymuş çocuk pekte ilgilendirmiyordu beni. Belli ki onun da canını yakmışlardı.

Benim canım yandığında genelde Sebastian söndürürdü kalbimdeki alevi sözleriyle. Bende siyah defter için yazılmış beyaz renkteki kalemi kalbimdeki karanlığa doğrultarak ezberleyip itinayla yazdığım cümlelerimi bu yaralı çocuğa okumaya başladım. Bir umut ışığı tutsun ve acılarla yaşamamayı öğrensin diye. Ben o ışıkta ne kadar huzur bulabildiysem imkansız gibi görünse de, onun bulması umuduyla konuşmaya başladım.

"Bundan birkaç yıl önce kısa, kahverengi saçlı, yeşil gözlü, beyaz tenli, her çocuğun olduğu masumlukta on üç yaşında bir kız çocuğu varmış. Her masum kız çocuğundan ufak ama bizim akbabalar tarafından abartılacak bir kusuru varmış bu kızın. O deliymiş. Tamı tamına altı yıldır akıl hastanesinin türlü işkencelerine katlanan küçük bir beden. Orada gördüğü eğitim boyunca öğretmenlerinin bile korktuğu masum bir kız. Çünkü deliler zarar verirler, öyle değil mi?"

Galanodel ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin