24. BÖLÜM "AY KUŞAĞI OLMAK"

171 27 8
                                    

Tuğçe'nin ellerindeki not, titreyen parmaklarından yavaşça yere süzülürken gözlerimi sımsıkı yumdum. O günü hatırlamak bile çamur olmuş canımı yakmaya yelteniyordu.



"Yapamam Sebastian."

Sebastian, elindeki hançeri, süt beyazı yorganımın yanındaki komodine bıraktı ve elimi tuttu. "Gel buraya." dedi, sesi şefkat ve yorgunluk arasında sayarken.

Terden ve yaştan ıslanmış yanağımı okşadığında, yatağa uzanıp kafasını başlığa dayadı ve beni göğsüne çekti. "Ağlaman canımı yakıyor." Saçlarımı öperken korkudan yumruk yaptığım ellerimi avucunun içine aldı.

"Şimdi... İyi dinle beni, Aymira." İçeriye düşen loş ay ışığı önümüzdeki aynaya çarpmıştı. Sebastian, aynadan bana bakmaya devam ediyordu. "Çocukluğumdan beri boş bir hayat yaşadım ben. Gülemedim, ağlayamadım, heyecanlanamadım, kızamadım... Duygu yoksunu biri olarak nefes aldım hep. Sevemedim. Sevilemedim... On altı sene, koca bir on altı sene his yokluğuna karşı koymaya çalıştım. Çoğu zaman yıldım da. Fakat sonra birisi çıktı karşıma. O boş dünyamı, küçücük umutları ile doldurdu. Dilim tutuldu, dolanan tüm cümleler boğazıma takıldı. Sevilmeyi yaşattı bana. Ailemden göremediğim sevgiyi her hücreme yerleştirdi."

Ellerimi avucuna biraz daha yerleştirirken devam etti.

"Bir paçavra gibi attıkları ceza odasında, o sarıldı boynuma. İlk defa birisi, bana... 'Ağlama' dedi. 'Erkek adamlar ağlamaz. Hele ki, fiziksel acıdan asla ağlamaz.'" Yüzündeki gülümseme sesine de yansımıştı. "Benden sadece iki yaş küçük olan bu kız bana, nasıl oluyorsa yaşattıklarıyla hem üşümeyi hem yanmayı öğretti. Bu kız... Beni baştan yazdı. Belki hiçbir zaman benim gibi sevmedi ama bana sevmeyi fazlası ile öğretti."

Gözyaşlarım, yine izinsizce yanaklarımı yakmaya başlamıştı. İncecik bir hıçkırık koptu boğazımdan. Dudaklarımı birbirine bastırıp durmasını bekledim. Benim yüzümden acı çekmesi olmayan kalbimi mahvediyordu işte.

Ağladığımı fark edince yatakta doğruldu ve sağ kolunu duvara yaslayarak bana baktı. Ölürüm dediğim masmavi gözleriyle öyle bir bakıyordu ki... Bakışlarımı, göz yaşlarımın yastığa damlamasına aldırmadan aşağı çevirdim. Dudaklarımı aralayınca yine durduramadım hıçkırığımı. Saçları, dudakları, gözleri, mimikleri... içimi parçalıyordu.

Çenemi, buz gibi eli ile tutup gözlerimi gözlerine odakladı. "Canımı yakma." Gözlerimden yaşlar aşağı usulca aktığında, dudağımı sımsıkı dişledim, hıçkırmamak umudu ile. Ben canın için canımı veririm be. Başımı, çenemden akan yaşlar ile sallarken bir hıçkırık daha koptu boğazımdan. Sonra bir tane daha... Susmak için elimi ağzıma götürdüm.

Yüzümü avuçlarım ile kapattığım sırada Sebastian beni kendine çekip sarıldı. Hıçkırmamak için dişlerimi sıkıyordum. Başımı göğsüne gömüp ellerimle beyaz tişörtüne tutundum. Kirpiklerimin, mahkumu olduğu koğuş arsızca aşağı süzülürken kulaklarımda sevdiğim kişinin sözleri yankılandı. "Seni seviyorum."

Duyduğum iki kelime sırtıma sert bir bıçak darbesi gibi indi. Göz kapaklarım kendini zincire vurmuştu. Yankılar uğultuya dönüşürken "Sebastian..." dedim. Sesim kalbinin üstünde titremişti. Bana aldırmadan devam etti. "Çok seviyorum." Başımı ıslanan tişörtünden çektim ve gözlerinin içine baktım. Masmavi gözleri dolmuştu. "Seven insan bunu yapmaz."

Sözlerimin ardından ellerini yanaklarıma koyup bana doğru yaklaştı. Bakışları her bir santimimi aklına kazımak istercesine yüzümde hareket ediyordu. Kollarına tutunup başımı iki yana salladım, göz yaşları içinde. "Böyle olmamalı."

Galanodel ✓Where stories live. Discover now