11. BÖLÜM "RUH KURDUN PEŞİNDE"

242 28 7
                                    

Farklı bir boyut... Farklı bir çevre ve farklı hayatlar... Ve bu farklı kavramlarda kimliğini arayan bir genç kız... Kendini ayakta tutan bedeni dinç ama duygularının kâhyası ruhu bitmiş, son küllerini soluyan bir canavar. Ciğerlerine işleyen dumanı umursamayan cayır cayır alev o...

İyi ya da kötü seçeneğini sunmadan tüm hayatları karartacak bir alev. O, Çetiner! Ayın etrafını saran kızıllığın efendisi. Mutasyona uğramış yılanların kraliçesi. Bilmediği, adını dahi duymadığı bir halkın esiri... Ve aynı zamanda onları dizginleyecek tek güç... Tek zafer... Tek kurtuluş!

Ne kurtuluş ama!

Ayna ile bakışmama bir son verip kafamı salladım. Birileri beni aptallık suyuna batırıp batırıp çıkarıyordu ve gariptir ben kırılmış reçel kavanozu gibi dağılıyordum. Ne kadar toparlamaya çalışırlarsa çalışsınlar bir bütün olamıyordum. Her parçam kendini gelişi güzel savururken ben sadece hoşçakal bakışı atıyordum.

Tanrım! Ne tür bir cehennemdi burası? Hayatımdaki tüm gerçekleri bir biri ardına karalıyordu. Çizmiyordu! Çizilmiş çiziklerin üstünü hunharca karalıyordu. Günahım neydi benim? Ben ne yaptım da bu kadar anlaşılmaz ve katlanılmaz bir ceza ile sınadın beni?

Tanrım... Benim yerimde kim olmak isterdi ki? Zaten deli ben, bu olanlarla akli dengemi yitiriyorsam, sağlam birisi soluğu nerede alırdı tahmin edemiyordum. Topladığı notlardaki tüm delilikleri koşulsuzca yerine getiren ben bile..

İç hesaplaşmalarıma bir müddet ara vermeyi deneyip yanımdaki havluya uzandım. Yüzümü kurularken bugün yapacaklarımı düşündüm. Yine bir pazartesiydi ve ben bunu nasıl eğlenceli hale getirebilirim derdindeydim. Aslında yapılacak çok güzel bir şey vardı ama... Neyse... Ben bu şeyi yapacak kadar zavallı değildim. Elbet yeminimi gerçekleştirecektim. Lakin bana yaptıkları gibi çirkin ve saygısız bir çaba içinde değil. Onlara hareketlerimle ders verecektim. Sözlerimle kıracaktım parçalansa bile iflah olmaz yüreklerini.

Kulaklarıma dolan kelimelerle gözlerimi kapayıp kafamı geriye attım. Neden kötü tarafım üstüme bu denli kayıp bir şekilde geliyordu.

"Kör müsün kızım? Yolun ortasında aptal aptal dikiliyorsun! Ha!"

"Dilini mi yuttun be? Konuşsana. Kör kızımız yürekte yememiş anlaşılan arkadaşlar."

"Ne o... Her dayak yediğinde güler misin sen? Manyak mısın ya?! Konuşsana!"

"Keşke görebilseydin tatlım. İşte... Ne yaparsın. Bazen kör olabiliyoruz. Şimdi kör olmasaydın Uraz ve benim ne kadar yakıştığımızı da görebilirdin."

Hayır! Yenilmeyecektim! İçimdeki kavga meraklısı, isyancı, kibir kraliçesine yenilmeyecektim. Kibrim yüzünden kaybolan sevgi parçalarını bir araya getirmek bu kadar güç olmuşken yeniden parçalamak fazla ağır geliyordu. Kesinlikle... Dayanamazdım.

Kulağıma dolan seslerin susmasını sabırla beklerken bir başka ses dikkatimi o yöne topladı. Büyük ihtimal, Zehra teyze ütülediği mini zımbırtıyı yatağımın üstüne bırakıyordu. Göz devirip elimdeki havluyu askılığa geri astım. Hiç akıllanmayacaktılar.

Banyodan sinirle çıkarken söyleyeceklerimi toparlamaya çalışıyordum. Aynı zamanda giydiğim beyaz gömleğin kol düğmesini iliklemeye... En sonunda çıkmayı başardığımda içeri bakmadan konuştum.

"Zehra teyze, o eteği giymeyeceğim. Lütfen kaldırır mısın?"

Düğmeyi yerine oturttuğumda kafamı kaldırdım ama oda bomboştu. Ne Zehra teyze ne de etek ortalarda yoktu. Oda da hissettiğim tek şey buz gibi soğuktu ve içerideki yoğun kan kokusu... Kış fazla mı erken geliyordu? Hadi kış erken gelecekti, ya bu kokuda da neyin nesiydi.

Galanodel ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin