20. BÖLÜM "YALANCIYA VERİLEN SON ŞANS"

184 27 19
                                    

Okulun çevresine sıçrayan yangın ve saniye saniye uzaklaşan ikindi güneşi daha şimdiden büyük bir felaketin haberini veriyordu. Dahası şiddetlenen çığlıklar çağladıkça artan soğuk içimizi ürpertiyor ve yaklaşan belayı tetikliyordu. Kararan gökyüzünde beliren ay, mavi bir renge bürünmüştü. Sanki tüm şehir dakikalar sonra donacak gibiydi.

Zaten yükselen sivri buz kütleleri de bunun en büyük kanıtıydı!

Yerde kendinden geçmişçesine öksüren Ada'ya kaydı gözlerim. Boğazını tutmuş ve sarı saçlarını geriye atmıştı. Solgun teni okul formasının üzerine giydiği gri kazakla neredeyse bire bir uyuyordu. Bacaklarını kenara çekmiş ve bir elini de yere sabitleyerek bedenine destek veriyordu.

Aron ise yerde deli gibi öksüren Ada'ya bakmak yerine etrafta birilerini arıyor gibiydi. Sağa yürüyor ardından sıkıntı içerisinde sola adımlıyordu. En sonunda kendini kaldırım taşına bıraktı ve saçlarını çekiştirdi. "Nerede kaldı bunlar? Lanet olsun!" Yumruğunu kaldırım taşına geçirip şaşkın bir şekilde hareketlerini izleyen bana çevirdi başını. "Gidiyoruz..." Sesi kati idi ama ne yapacağını kestiremeyen bir tonda, ses tellerinde sayıyordu.

Nereye gideceğimizi ya da neden bahsettiğini anlamak adına soru soracağım sırada ileriden gelen gürültüyle kafamı Ada'nın arkasında kalan geniş araziye çevirdim. Barış ve uzaktan seçemediğim birkaç oğlan bize doğru hızlı bir şekilde geliyordu. "Herkes bizi bekliyor. Çabuk olun!"

Aron sinirli bir şekilde ayağa kalkarken Barış'a doğru huysuzca konuştu. " Hangi cehennemdesin ha? Hava soğumaya başladı ve zaman daralıyor. Selçuk ve şu huysuz adam girişi açtı mı?"

Barış, Aron'un babama ismi ile hitap etmesine aldırmayıp yerdeki buz kütlelerine baktı ve sesli bir lanet savurdu. Aron, Barış'ı soru yağmuruna tutarken arkadaki oğlan yanılmıyorsam ismi Yiğit idi, evet anlamında başını salladı. Barış'a baktım bir şeyler söylemesi umudu ile. Fakat Barış şoka girmiş gibi arkamıza bakıyordu. Daha doğrusu benim arkama. Sanki arkamda kötü bir şeyler oluyormuş gibi yutkundu. İşin fena yanı az önce çığlık çığlığa bağıran okul ahalisinin sesi kesilmişti.

Neler oluyor der gibi başımı salladım ve Aron'a baktım. Kafasını Barış'tan çevirip bana bakmaya başladı. Gözlerinde gördüğüm şey korku ve endişe idi. Bir şeyler diyecek gibi oldu fakat kısa sürmeden ağzını kapadı. Elleri ile anlam veremediğim hareketler yaparken sakin ol anlamında dudaklarını oynattı.

İşte o an tam arkamda hissettiğim soğuk ve pis nefesle ben de yutkundum. Bu varlıklar önce rüyamda gördüğüm, ardından da koridorda görerek gerçeklik damgasını eklediğim odellerden başkası değildi.

Yerimde ölümü yavaş yavaş beklerken endişeli gözler üzerimdeydi. Koca bir sessizlik hakimdi şehre. Esen soğuk yel boynumu yalayıp geçerken tıpkı benim gibi oradaki öğrencilerin de titrediğini hissettim. Keza odellerin adından ve şanından haberleri yoktu. Onlar hakkında tek bildikleri, belirli saatlerde, ki bu genelde ikindi güneşi çekilir çekilmez gerçekleşen bir şeydi, okulda başı boş gezen öğrencilerin kanını içtikleri idi.

Ani bir dürtü ile adım atacağım sırada arkamdan gelen çığlık sesi ile bu hareketlenmeye gerek kalmadan fevri bir şekilde çığlık sesine çevirdim bedenimi ve çevirir çevirmez gördüklerim karşısında kendime hakim olamadan ben de bağırdım. Az önce bizimle beraber kaçan öğrenciler odeller tarafından katledilmeye başlanmıştı ve ilk kurban az önce babası için çığlık çığlığa haykıran kızıl saçlı kızdı. Şimdi ise cesedi bir ağacın dibinde sessizce çürümeyi bekliyordu.

Ruhu emilmişti!

Yaşananlardan mıdır ya da içimdeki anlam veremediğim kötü Aymira'dan mıdır bilinmez. Şu an hepsini mahvedecek kadar öfkeli idim. Öyle ki burnumun dibindeki odelin olmayan gözlerine bakacak kadar. Ve o an bir şey daha anladım. Bunlar göremiyordu! Tanrım... Aron ve diğer çocuklar demek ki o yüzden sakin olmamı söylemişti. Bu çocuklar da odellerin varlığından haberdardılar!

Galanodel ✓Where stories live. Discover now