17. BÖLÜM "SENDEN HOŞLANMIYORUM"

195 26 12
                                    

Kapının büyük bir gürültü ile açılması ikimizi de şaşkına çevirmişti. Uraz ani bir hareketle elini omzundan çekerken ben yerimden kalkmadan kafamı kapıya çevirdim. Az önce odadan çıkan Buğra dedikleri oğlan nefes nefese içeri dalmıştı. Uraz'ın kaşları çatılırken ayağa kalktı ve çocuğa doğru yürüdü. Gergin vücudu ile tam önünde durduğunda konuştu. "Rahatsız etmeyeceğinizi düşünmüştüm."

Sesindeki sorgu, bütün odaya yayılmıştı. İçeride anlam veremediğim soğuk bir hava tah olmuştu. Buğra, Uraz'ın tehdit barındıran sözüne karşılık bir an afallasa da koşmaktan bitkin düştüğü vücudunu dikleştirip cevap verdi. "Babam... Yani profesör. Seni yanına çağırıyor." Cevap verdikten sonra kapı ağzından bana baktı ve göz kırptı.

Tanrım! Bu da neydi şimdi? İkinci bir Rüzgar vakası daha mı yani? İşte bunu kaldıramazdım!

Ben sinirden köpürmüş, kaşlarımı çatmış, ukala çocuğa bakarken o bakışlarını benden kaçırmıştı. Sarı saçları dağınık bir şekilde alnına inerken mavi gözlerini daha asi göstermişti. Biraz daha dikkatli bakınca tam bir İngiliz erkeğine benzediğini fark ettim.

İngiliz...

İngiliz azması...

Tanrım!

Bu oğlan benim ormana girmeme sebep olan İngiliz Azmasıydı! Mümkünmüş gibi daha fazla kaşlarımı çatarken başını benden aldı. Uraz'a çevirip bir onay bekledi. Onayı almış olacak ki fazla oyalanmadan dışarı çıktı. Uraz ise şaşkın bir yüz ifadesi ile yavaşça kapıyı kapatıp yanıma geldi. Elini omzuma koyacağı sırada onu iterek ayaklandım.

Az önce resmen kimliğimi ona söyleyecektim! Kahretsin!

Yüzüne bakmamaya çalışarak konuştum. "Benim gitmem gerek. Anlattıkların çok saçma, tıpkı yaşadıklarım gibi."

Hızlı adımlarla kapıya yönelecekken elimden tuttu. Bir şeyleri kanıtlamak ister gibi elimi bırakmıyordu. Dönmeden başımı çevirdim. "Aron'a güvendiğin gibi bana da güvenemez misin? Arkandan iş çeviren ben değilim, Mira..."

Duyduğum hitap ile kafamdan aşağı kaynar sular döküldüğünü hissettim. Yıllar sonra ilk defa birisi bana böyle hitap ediyordu. Bu... Tanrım! Öfke ile elini bir çırpıda çekip üzerine doğru nefret kusar gibi konuştum.

"Sakın. Sakın, Uraz. Sakın bir daha bana Mira deme."

Ardından da kapıyı hızla çarpıp çıktım. Neden Sebastian gibi hitap etmişti? Neden? Ruhu beni hiçbir zaman rahat bırakmayacak mıydı? Hep bir yük, kalbimin altından asılacak mıydı? Anılarım benden bu kar mı nefret ediyordu? 

Lanet olsun!

Sinirle odaya geçtim. Yeni yeni hareketlenen yatakhanenin erkekler cephesinden geçmem farklı bakışlara sebep olsa da aldırmadım. Korkudan düşürdüğüm kitapta koridorda değildi!

Yine lanet!

Kapıyı hışımla kapattığımda içeride kimsenin olmadığını fark ettim. Muhtemelen hepsi yemekhanede idi. Cidden... Yaşadıklarım artık haddini aşmıştı. Sürekli olarak söylenen yalanlar, açığa çıkmamış gerçekler fazlası ile sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Elimi saçlarıma daldırıp odadan çıktım. Ama bu yaşadıklarımın hesabını soracaktım. Tüm yalanların... Belki ilk olarak Aron'a bağırmam gerekiyordu. Ancak onun bir suçunun olduğunu düşünmüyordum. Bana ben tanrıyım dediğini hayal ediyorum da... Gerçekten sinirden delirirdim. En azından buraya alışınca öğrenmiştim gerçekleri. Bu da niyetinin kötü olmadığını gösteriyordu.

Kafamda dönen dolaplarla aşağı indiğimde kalabalığa baktım. Daha bu sabah içlerinden birisi ölmemiş gibi kahkaha atarak yemek yiyorlardı. Birden fazla arkadaş grubu... İnek tiplerin bulunduğu bir kesim, gotiklerin bulunduğu bir kesim ve... çiftler. Arka taraflarda birbirini iğrenç bir şekilde öpen ikiliyi görmemek adına başımı sağa çevirdim. Rezil bir ortamdı ve gerçek bir disiplini ciddi anlamda hak ediyorlardı.

Galanodel ✓Where stories live. Discover now