21. BÖLÜM "HAYATIMI ÇALDIN"

220 25 41
                                    

Korku ve dehşet içerisinde gözlerimi tünele dikerken dudaklarımın vücuduma ayak uydurur gibi titremesine mani olamadım. Dudaklarımdan yayılan dalga, ufak çeneme uzandı önce. Konuşmak için aralanan sözcükler girdiği kara delikte yanlış bir seçime gebe kalmayı seçmişti. Tıpkı sıcak bir suya değen elini, fevri bir hareketle buza daldırmak gibi... Bilinçsizdi yaptıklarım.

Ellerimi ensemdeki kısa ve terden dalgalanmış saçıma geçirip geri geri adımlarken bana bakan korku dolu gözler umurumda değildi. Her ne kadar kabullenmek istemesem de lanet kapı 'sen odelsin' demişti. Kana kucağını açmıştı benliğim. Bunca zaman hissizlik ile yerden yere vurduğum kız, karartı halinde etrafta gezinerek kurban arayan yaratıklardan başkası değildi. Ölümden bu denli korkmamın sebebi, kenarları paslanmış ve orta kısımlarında siyah şekilde belirmiş, görüntüyü sol gözümün üzerine denk getirerek çirkin bir bedene bürünmemi sağlayan bir aynaydı. Ölüydüm ben... 

Tıpkı Mary gibi...

Tıpkı bir ruh gibi...

Tıpkı rüyamda ki odelin dediği gibi...  

"Kime göre sattara? Neye göre sattara? Küçük kadın..." 

Haklıydı işte. Ben Lilith'sem eğer, gerçek sandığım ismimle dalga geçmesi çok normaldi. Lilith gerçekse... On yedi yaşında değildi. Eğer... Ben Lilith isem o zaman genç bir kızda değildim.

Tanrım!

Kimdim ben?!

Korkak ben, bunca yıl korktuğum şey olmuştum ve şimdi binlerce yüz ile göz göze idim. Asıl katilleri karşılarında delirmiş ve yuvalarından fırlayacak gözleri ile onlara bakıyordu. Ailelerinin, arkadaşlarının, kardeşlerinin, sevdiklerinin... Hepsinin katilleri soyumdu ve şimdi bu soyun başını öldürmek ister gibi bir halleri vardı ama şaşkınlık, korkunun önüne geçmiş, bekle diyordu ve onlarda sinsice kutuplarına çekilip benim savunmasız halimi izliyorlardı.

Adımlarım, duvarın beni sarmasını beklediği sırada nasibini alan sırtım olmuştu. Tırtıklı taşlar bedenimi uyuşturdu ilkin. Çizdiği rotaya aldırmadan bedenimi yavaş ve bitkin bir şekilde yere kaydırdım. Dizlerimin üzerine düştüğümde bana bakan bakışlarda yorgunca etrafı izlemeye koyulmuştu. Göz bebeklerim kırmızı ışıkla büyürken tünel, rengi ile korkuyu bize çağırıyordu.

Gözlerim korkusunu, meraka ve duygusuzluğa bırakıp kendine geldiğinde hissiz dolu bakışlarını Rüya'ya ya da gerçek Aymira'ya çevirdi. Masum dediğimiz kıza, şu an bile zararsız görünen kıza kaydı yeşil gözlerim. Kızıl saçları lüle lüle omuzlarına dökülürken yeşil gözleri kızgınlıkla bakıyordu bana. Tıpkı annem gibi bakıyordu. Benim olmayan annem gibi.

Sahi annem kimdi? Mavris kimdi? Kardeşim var mıydı? Ya akrabam? Sonuçta Barış kardeşim değildi artık... Babam, boşu boşuna bunca yıl evladım demişti ve ben sebepsizce bunca yıl, bana bir baba gibi davranmadın diye onu suçlamıştım. Ve Aron... O, hiçbir zaman dayım olmamıştı.

Kaderime de lanet olsun!

Ben mi?

Benimse... Boştu gözlerim... Öyle boştu ki... Odadaki nefesler tutulmuştu. Gözlerimin içine bakıyorlardı. Sessizlik çığ misali büyürken gerçek ben kaçırdı gözlerini benden. Hayatını elinden alan kıza anlamsızca bakmaktan vazgeçip mavi gözlerini Aron'a çevirdi. Bir şey demesini bekliyor gibiydi.

Aron ise Rüya'ya bakmak yerine bana bakıyordu. Olmaması gereken bir şey olmuş gibi tedirgindi ifadesi. Gözlerime derin bir korku ile bakarken saniyeler sonunda değişti mizacı. Okuyamadığım gözleri ile, dolmuş gözleri ile bakıyordu bana. Sert çenesi titrerken onlarca insanı yutan, okyanusuna benzettiğim gözleri nemlenmişti. Mavi gözlerine düşen kakülleri kemersiz burnunun üst kısmında toplanmış ve yorgunlukla salınmıştı önüne. Sinirleri gerildiği zaman atan damarları yoktu şimdi. Acır gibi bakıyordu bana, diğer bakışların aksine... Tıpkı, kardeşim gibi.

Galanodel ✓Where stories live. Discover now