13. BÖLÜM "BİR HAYALETİN NEFESİ"

252 25 36
                                    

"Aymira? Tatlım uyan artık. Sabah oldu. Bak, endişeleniyorum ama. "

Kulağıma dolan melodik sesle birbirine kenetlenen gözlerimi güç bir şekilde araladım. Çok tanıdıktı ve istemsizce uyuşmuş bedenimi rahatlatıyordu. Gözlerimi karanlığın kalbinden çekerken karşımda gördüğüm kişi ile bugünkü bilmem kaçıncı şokumu yaşıyordum.

Bugün. Tanrım! Bugün o günse. Dün neler olmuştu? Aron neredeydi? Ya odeller? Peki babam? Mühür?

Lanet olsun! Neler oluyordu?!

"Sadece ufak bir kaza canım. Başını vurdun. Babana o kadar söyledim, şu dolabı koridordan çekelim diye. Dayında kapağı açacağı zamanı bulmuş işte. Bir anda oldu. Ah. Tatlım ağrımıyor değil mi? İstersen ağrı kesici getireyim..."

Gözlerim şaşkınlıkla aralandı. Yatakta doğrulmaya çalıştım. Pikeyi üzerimden çekerken halen bana endişeli gözlerle bakmaya devam ediyordu. Bedenimde bir yerlerde bir hasar ararmışçasına başını üzerimden eksik etmiyordu.

Kalkacağım sırada yatağın kenarından kalktı ve endişeli ses tonunu tellerinden düşürmeden konuşmaya devam etti.

"Tatlım... Senin dinlenmen lazım." Saçlarıma sıcak ellerini dokundururken devam etti. "Ben sana bir ıhlamur getireyim. Baban içmeni söyledi. Bu bitki onu yoğun iş günlerinde rahatlatıyormuş. Senin de rahatlaman lazım, değil mi?" Şevkatli ellerini saçımdan çekerken gözlerinin içi gülüyordu. Yeşil gözlerine ayak uydurmaya çalışan kırmızı dudakları hilal şeklini alırken beyaz yanağındaki ufak çıkıntı her zamanki muhteşemliği ile belirdi. "Hemen dönüyorum." Gülümseyerek odadan çıkarken arkasında şaşkın ve delirmiş bir kız bıraktığının farkında değildi.

Evet. Delirmiştim! Bu kez resmen delirmiştim. Tanrım! Daha dün ya da bugün Aron ve ben mühürlenmiştik... Aslında o gün hiç yaşanmamış mıydı? Belki de o gün bugündü.

Kahretsin! Kahretsin! Binlerce kez kahretsin!

Bu olanlar imkansızdı. Benim annem yoktu! Tamı tamına iki yıl geçmişti aradan. Bu... Bu nasıl olabilirdi? Böyle bir şey olamazdı. İmkansızdı!

Olduğum yerde kendimi yemeden ayağa kalktığımda hissettiğim şey ayaklarımın altındaki ıslaklıktı ve giderek artan su birikintisi. Dehşet içinde gözlerim büyürken etrafı ani bir hareketle kolaçan etmeye başladım. Görünürde hiçbir şey yoktu. Her zamanki odamdı. Kurbağa koltuk bile yerli yerindeydi. Ama basbaya ayağımdaki ıslaklığı hissediyordum ve bileklerime kadar ulaşmıştı. Hızlıca yere eğildim ve ellerimi zemine değdirdim ama ıslanmamıştı. Aksi gibi kupkuru duruyordu.

Ellerimi sinirle kısa saçlarıma daldırdım ve sağa sola aklını yitirmiş gibi gidip gelmeye başladım.

Saçmalıktı! Rüyadan uyandın desen annenin işi ne? Onu yıllar önce kaybettin. Ölümünü gözlerinle gördün. Seni nasıl tembihlediğini daha dün gibi hatırlıyorsun. Rüya desen...? Böyle rüya olmaz olsun!

O annem değildi! Annem olamazdı. Benim annem bu kadar şevkatli değildi. Onun şevkati sadece Aron'aydı. Ben her zaman ilgisiz bir kız evlat olarak kalmıştım. Aron özel okullarda eğitimini tamamlarken ben akıl hastanesinin duvarlarında saatlerce ağlamıştım. Aron için çeşit çeşit çizim malzemeleri alınırken, benim elime kaydolduğum devlet lisesinin disiplin kağıtları geçiyordu. Hayır... Hayır! O annem değildi! Benim annem bu kadar şevkatli değildi.

Annem değilse, kimdi o zaman?

Aklıma ani bir şekilde giriş yapan düşüncelerle ıslak ayaklarımın zeminden kayışını izledim. Yanık et kokusu burnuma nüfuz etmeye başlamıştı. Etraf kararıyordu ve koku yerini kana bırakıyordu. Çürük cesetler her zaman ki morluğu ile karşımdaydı işte! Kalbim kararıyordu!

Galanodel ✓Where stories live. Discover now