25. BÖLÜM "OYUNCU"

204 24 58
                                    

Mücadele kararı doğrultusunda geçen birkaç günden sonra, oldukça yorucu vakitler bizim peşimizdeydi. Ay ışığında, sadece kılıç sesleri ve tek tük baykuş uğultusundan başka bir gürültü olmaması da bunun en büyük kanıtlarından birisiydi zaten. 20 kişilik bir grubun içine düştüğü kader çarkında bencilce ilerleyen bizler, ölmemek isteği ile deli gibi savaşmak için çabalıyorduk. Aron'un getirdiği silahlar, oklar ve kılıçlar ile her gün gereğinden fazla oyalanıyor ve derin olmasa da bir takım yaralarla başa çıkmak zorunda kalıyorduk.

Aslında güçlerimi keşfetsem tüm bu olanlardan kurtulabilirdik. Lakin Aron, kesinikle ve kesinlikle dönüşmemi onaylamıyordu. Derdi neydi bilmiyordum ama belki de galanodel olduğumda olası yıkımlardan kaçmak için böyle davranıyordu. Bir doğa üstüne, güçlerini elinden alınanlar ve güçleri olduğu halde kullanamayanlar olarak insan üstü bir çaba ile karşı çıkmaya hazırlanıyorduk. Aron'un yüzüne söyleyemesem de bu fazla... komik bir durumdu. Biliyordum ki bunu fütursuzca dile getirsem şu ağaçlardan birine portre niyetine yapıştıracaktı. Bu yüzden de çenemi sıkı tutmam gerekiyordu. 

"Bugünlük bu kadar yeter, millet!" 

Barış'ın barakadan yükselen gür sesine karşılık, Aron elindeki kılıcı kınına yerleştirdi ve buz gibi sesiyle "Dönmemiz gerek." dedi. O kadar soğuktu ki, kanımın karanıkta buz olup uçtuğunu zannettim. Duygudan bir haber bakışlarını Aymira'nın üzerinden çekip Ada'ya çevirdi. "Kime diyorum?" 

Biraz daha bekledikten sonra Aron sinirle soluyarak barakaya yöneldi. "Ne haliniz varsa görün." Asker yeşili gömleğinin kollarını sıyırıp düğmelerini tekrardan iliklediği sırada arkasını dönüp bana baktı. "Çabuk ol." dedi, diğer kızlara bakmayı akıl etmeyip. Benim cevap vermeme fırsat vermeden çoktan Barış'ın yanına doğru yol almıştı. 

"Sen kan içtiğin zamanlarda daha sinirli oluyor." 

Elini omzuma koyan Melisa'ya başımı sallamakla yetindim ve Aron'u izlemeyi kesip başımı kızlara çevirdim. Beyaz ellerini omzumdan indiren Melisa, Sona'nın yanına gidip cebindeki mendili ona uzattı. "Elin nasıl oldu? Yaran açılmışa benziyor." Melisa'nın incecik sesine karşılık sıcacık gülümsedi ve elindeki mendili usulca aldı Sona. "Ufak bir sıyrıktı. Boş ver." deyip ayaklandı.

Yan tarafta homurdanan Tuğçe, saçlarını savurarak barakaya ilerlemeye başladı. Tuğba'yı da kendi ile çekiştirirken Ada'ya soğuk bir bakış attı. Benle bir sorunu yok gibi görünüyordu ama Ada'nın ondan uzaklaştığını düşünüp sürekli Melisaları suçluyordu. Zaten Melisa ile aralarında ki husumet bariz ortada idi. Barış'ın eski sevgilisi olarak yanına kim yaklaşırsa yaklaşsın tartışma çıkarıyordu. Melisa da Barış'ın yanından ayrılmadığı için ilk cephe alacağı biz oluyorduk.

"Takma şunu." diyen Sona, Ada'yı sakinleştirmeye çalışmak istese de Ada onu umursamayarak Tuğba'ların peşinden ilerledi. Sona da Melisa ile arkalarından giderken ormanda sadece Aymira ve ben kalmıştık. Eskisi gibi tartışmasak da, yine de yan yana fazla gelmiyorduk.

Her ihtimale karşı.

Konuşmamak adına kılıcımı kınıma koyup ilerlemeye başlamışken arkamdan Aymira'nın sesi duyuldu. "Sadece dövüşerek Ay Kuşağı olamazsın." Düz bir şekilde kurduğu cümle ile başımı ona çevirdim ve "Ne demek istiyorsun?" dedim.

Sessiz bir şekilde, benim cevap bekleyen bakışlarımı takip ederek tam karşıma dikildi. "Neler yapabileceğinin farkında değilsin." dedi başını kınar gibi yana eğerek. 

Tek kaşımı kaldırıp Ne demeye çalışıyorsun? bakışımı yolladım. O ise sadece gülümsedi. Demek gülebiliyormuş. 

"Bazen... Aron'un seni benden korumaya çalıştığını düşünmüyor değilim? " dedi gülümsemesi tebessüme dönerken. O sırada bana bakmak yerine kılıcın çizdiği yaraya bakıp dudaklarını buruşturuyordu. "Sence de güçlenmeni istemiyor gibi durmuyor mu?" Kollarını belinin arkasına bağlayıp başını çeneme değecek kadar kaldırdı. 

Galanodel ✓Where stories live. Discover now