22. bölüm: gözde basketbol oyuncuları

500 66 38
                                    

"O cidden bir dahi," dedi Hazel, pudingini kaşıklarken. "Sınavım o kadar iyi geçti ki, bunu aşamıyorum."

Söylediklerinin hepsine katıldığımı belirtircesine başımı salladım. "Bütün soruları yapmam sadece yirmi dakikamı aldı. Bunun mümkün olabileceğini bile bilmiyordum."

Hazel bakışlarını bana çevirip sırıttı. "Ona bunun için teşekkür etmeliyiz."

"Bence de," dedim ve başımı yemekhanenin kapısına doğru çevirirken konuşmaya devam ettim, "ama bugün onu hiç görmedim. Bir an önce ortaya çıksa iyi olurdu." Seth'e teşekkür etmek için yaptığım şeyden bahsetmek üzere ona döndüğümde, yüzünde anlamını çözemediğim bir gülümsemeyle bana bakıyor olduğunu gördüm. İstemsizce kaşlarım çatıldı. "Ne oldu?"

Gülümsemesi genişlerken, "Bence," dedi sondaki 'e' harfini uzatarak, "ona bir teşekkür öpücüğü vermelisin."

Ağzım hayretle aralandı. "Ne?"

"Beni duydun."

"Nasıl bir öpücükten bahsediyorsun, Tanrı aşkına?"

"Bu kadar heyecanlanma Prudence," dedi gülerek. "Dilini ağzının içine sok demiyorum. Sadece şey... yanağına küçük, tatlı bir öpücük kondurabilirsin bence."

Kaşlarımı kaldırdım. "Benimle dalga mı geçiyorsun?"

"Aslında evet." Ve bu cümle ağzından çıkar çıkmaz öyle bir kahkaha attı ki, çevremizdeki masalarda oturan birkaç kişi dönüp dik dik bize baktı.

Başımı iki yana salladım. "Sen delirmişsin."

Kahkahasını sonlandırmayı başardığında, yüzünde hâlâ canımı sıkan kocaman bir gülümseme vardı. "Aslında hak ediyor, biliyor musun?" Elinde tutmaya devam ettiği puding kabını masaya bıraktı. "Sonuçta bütün bunları senin için yaptı. Güzel bir öpücük, alabileceği en iyi teşekkür olurdu."

Söyledikleri nedenini bilmediğim bir şekilde gerilmeme sebep oldu. "Onu öpmemi isteyeceğini nereden çıkarıyorsun ki?"

"Sessiz ol, alık," dedi Hazel ve bana baygın bir bakış attı. "Senin gerçeği görmemek konusunda bu kadar inatçı olmanı kabullenmiş olabilirim, ama bu yolda sana eşlik edecek değilim. Aç artık gözlerini! O çocuk senin tarafından bir kez olsun öpülebilmek için cinayet işlerdi."

"Bence abartıyorsun."

Hazel yüzünü buruşturdu. "Boğuluyorum Prudence. Beni sen boğuyorsun."

Bu konu hakkında daha fazla konuşmanın mantıklı olmayacağını düşündüğüm için konuyu değiştirmeye karar verdim. "Sınavlar bittiğinde sinemaya gidelim mi?"

Neyse ki Hazel konunun değişmesine izin verdi. "Aklında bir film var mı?"

Omuz silktim. "Korku filmi eğlenceli olurdu."

Hazel şiddetle, "Hayır," dedi, "bana bunu yaptıramazsın!"

Bu haline güldüm. "Hadi ama, korku filmleri çok eğlencelidir."

"Hayır değildir," dedi gergin bir sesle. "Onlar hakkında ne düşündüğümü iyi biliyorsun. Kalp krizinden ölmek için çok gencim."

"Oh," diye bir ses geldi yakınımızdan. "Demek Hazelnut* korku filmlerinden korkuyor, ha?" Ve sesin sahibi Nathan Ferris, geçip Hazel'ın yanına oturdu. "Şaşılacak iş doğrusu."

Hazel şaşkın bir ifadeyle ona baktı. "Sen bana fındık mı dedin az önce?"

"Evet." Nathan'ın yüzünde yarım bir gülümseme belirdi. "Beğendin mi?"

Prudence, just like an étoileHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin